Bizi Twitter'dan takip etmek için: @sotatercuman
Çeviri arşivimize ulaşmak için tıklayın.


Ayrton Senna: Bir Efsane İle Baş Başa

Birazdan okuyacağınız röportaj, 30 Nisan 2014 tarihinde Grand Prix adlı e-derginin internet sitesinde yayınlanmıştır.


Merhum meslektaşım Dr. Dan Marisi ve ben, 1984 yılında Toleman'da Formula 1 kariyerine başlamasından bu yana Ayrton'la beraber çalışıyoruz. Onunla geçirdiğimiz yıllar içerisinde yarışçılık, bir yarışçının pist dışında yaşadığı zorluklar ve hayat hakkında uzun uzun konuşma fırsatı bulduk. 1991'de oturup bunları bir araya getirmeye karar verdik. Sonradan bu konuşmaları kaydetmek aklımıza geldi. Sonuçta Ayrton'un hayatına, başarılarına ilgi duyanlar için önemli bir kaynak olabilecek, düşüncelerini bizzat anlattığı ve pek çok farklı konuya değindiği doğal bir sohbet ortaya çıktı. Birazdan okuyacaklarınız, yaptığımız bu sohbetin bire bir dökümüdür. Gramer bozuklukları, dil sürçmeleri gibi hatalar bile düzeltilmemiştir. Sohbetimizin, geçtiğimiz günlerde vizyona giren Senna belgeselinin kurduğu temellerle bir araya gelerek, birçokları tarafından tarihin gördüğü en iyi yarışçı diye tanımlanan adamın girift ama sade kişiliği hakkında daha derin bir bakış açısı sağlayacağını düşünüyorum. Keyifli okumalar!
Doktor Jacques Dallaire


Bize bir Formula 1 yarışçısının yapması gereken seçimlerden, sahip olması gereken özelliklerden ve becerilerden bahsedebilir misin? Ya da şöyle ifade edeyim: Daha başarılı yarışçılarla daha az başarılı olanları birbirinden ayıran ne?
Bir yarışçının birçok farklı beceriye sahip olması gerekir.

Aklına gelenleri saymanı istesek...
Peki... Öncelikle yarışçılıkla ilgili bir şey yapmak için fırsatınız, imkanlarınız olmalı. (Bu arada, anlatacağım şeyler tamamen kendi tecrübelerimden edindiğim fikirler)

Evet evet, biz de bunları öğrenmek istiyoruz zaten.
Tamam. Bu tip bir fırsat, imkan ancak gençken ayağınıza gelebilir. Bir çeşit hobi gibi, oyun gibi bir şey... Bunu erkenden yapma şansınız olursa, yaşınız ilerledikçe yarışçılık karakterinize, kişiliğinize işler.

Olgunlaştıkça belli aşamalardan geçilir...
Zaman içinde olgunlaşmanız gerek. Hem fiziksel hem mental olarak... Nihayet bir yetişkin olduğunuzda, yarışçılık durup dururken hayatınıza girmiş bir şey değil de kişiliğinizin bir parçasıymış gibi olur. Bu işe çok küçük yaşlarda başlamalısınız. İçinize işlemeli. Bunun en önemli faktör olduğuna inanıyorum. Çünkü bu sayede temelleriniz sağlam olur. 20, 30, 40 yaşına geldiğinizde edindiğiniz tecrübe bile bu kadar önemli olmayabilir. Bir noktada sınıra ulaşırsınız ama bence bir yarışın en zor anlarında işin büyük kısmını beden değil zihin yapar. Mesleğinize bakış açınız, karşınıza çıkan zorluklarla mücadele etme biçiminiz, aklınızdan geçen soru işaretleri, bu işi yapma sebebiniz... Hepsini analiz edersiniz. Bu işi bir süre yaptıktan sonra aklınıza kritik sorular gelecek. Yarışçılığa erken başladıysanız, bu meslek içinizde bir dürtü haline geldiğinden bunların cevabını anında bulabilirsiniz. Vereceğiniz cevabı ne kadar analiz etseniz, mantığa oturtmaya çalışsanız da fark etmez. Yarışçılık artık varlığınızın bir parçası olduğundan, aradığınız cevap orada öylece duruyor olacak. 4-5 yaşında başlarsanız, böyle oluyor diyebiliriz.

Peki ya gençken bu işe başlayıp gerekli fırsatları yakalayıp yine de başarılı olamayanlar?  Yarışçılık fırsatı elinde olsa bile başka bir şeyler daha gerekli...
Bu bahsettiğim şey, mevzunun sadece bir boyutu elbette. Gençken böyle bir fırsat elinize geçerse bu işin içinizde olup olmadığını anlamak çok daha kolay olacaktır.

Bu "içinde olmak" herhangi bir biçimde olabilir.
Evet, bu yetenek zihninizdedir. Ya vardır, ya yoktur ve hem mental hem de fiziksel becerileri kapsar. Sadece tek bir şeyle de ilgili değildir. Bu iş içinizde varsa ve erkenden başlayıp kendinizi geliştirme fırsatı bulursanız, diğerlerinden daha başarılı olmanız da çok normal.

Söylediğin şeyler, verimli toprağa doğru tohumu ekmeye benziyor. Bu işe yatkınlığın yoksa ve erken bir yaştan itibaren buna uygun bir çevrede yetişmediysen, başarılı olmak çok zor.
Tabii ki bu dediklerim herkeste aynı etkiyi göstermeyecektir. Yani bir şekilde birinciyle ikinci arasındaki farkı değerlendirirken bulundukları seviyeyi ve yaptıkları çalışmaları göz önünde bulundurmak gerekir. Bu şekilde kazanmakla kaybetmek arasındaki ince çizgi ortaya çıkarılabilir.

Biraz da özgüvenden konuşalım. Kendine inanmak... Bir yarışçı için bu ne kadar önemli, onu ne kadar etkiler?
Bence kendine güven çok önemli. Özgüvenin farklı biçimleri var. Olumlu bir şekilde de olabilir, olumsuz da. Özgüvenin insanı belirli bir yönde gitmeye sevk ettiği anlar vardır. Üstüne koyarak, daha da güçlenerek ilerlersiniz. Ama düzgün bir şekilde kullanılmazsa, performansı olumsuz etkiler.

Kötü anlamda bir "ego"dan bahsediyorsun galiba?
Özgüveni bencil olmakla karıştırırsanız, ayaklarınız yere basmazsa olumsuz bir etkisi olacaktır.

Kimse kendini bulutların üstünde görmemeli, evet.
Öyle bir durumda sert bir düşüş yaşamanız an meselesidir.

Olumsuz özgüven yerine olumlu özgüvene sahipsen kendini geliştirmeye, ilerlemeye başlarsın yani. Şampiyon olmak için bu ne kadar önemlidir? Yüzdelerle ifade edecek olsan, nasıl anlatırsın?
Kendinize güvenip bunu iyi anlamda kullanıyorsanız, elbette etkisi olur. Ama yine de, sonunda ne olacağını bilemezsiniz. Kendinize ne kadar güvenirseniz güvenin, içinde bulunduğunuz rekabete olabildiğince teknik, olabildiğince gerçekçi bakmanız gerek. Hatta bazen biraz kötümser - pardon, kötümser değil. Doğru kelime bu değil. Rakibin potansiyelini olduğundan daha yüksekmiş gibi görmeli ve bununla motive olup kendinizi zorlamanızı sağlayabilecek o küçük farkı yaratabilmelisiniz. Bu sayede yanlış bir hesaplamanın ya da beklenmedik bir sürprizin önüne geçmek mümkün olur. Hem de sürekli olarak baskı altında olmak yerine daha doğal biçimde hareket edersiniz. Kendinizi geliştirip zorladığınız bu süreçte, baskı altında hissettiğiniz bir noktaya gelmeniz kaçınılmaz. İşte orada, bir yandan kendinizle boğuşur diğer yandan yarışmaya devam edersiniz. Ama daha zayıf ve kırılgan olursunuz.

Orası, 10 üzerinden 10 olduğun nokta...
O noktanın hemen aşağısında kalıp iyi bir performans gösterirken oraya yaklaşmamayı başarırsanız, hem sorunlar azalır hem de kendinizi aşırı derecede zorlamamış olursunuz.

Fiziksel olarak, hazır olmak bir sürücü için ne kadar önemlidir ve bu hazırlığın etkisi sürüş sırasında en çok ne zaman hissedilir? 
Şimdiye dek bahsettiğimiz her şeye sahip olabilirsiniz: Zihniniz hazırdır, kazanmak istiyorsunuzdur, kararlısınızdır ama vücudunuz gerektiği gibi çalışmıyorsa, bunlarla uyumlu değilse eksik kalırsınız. Bir bütün olamazsınız.

Tartışmasız.
Vücudunuz ve zihninizdeki eksiklikleri tam olarak bilmeli ve bu eksiklerin üzerine doğru biçimde gitmelisiniz. Profesyonellerden yardım alarak geliştirmeniz gereken alanları detaylı bir biçimde analiz etmeli ve üstünde çalışmanız gereken noktaları doğru seçmelisiniz. Bunların sonrasında iyi çalışarak vücudunuzu birçok alanda daha güçlü hale getirebilirsiniz. Her insanın eksikleri farklıdır. Vücudunuzdaki zayıflıkları güçlendirirseniz zihniniz de bunu takip edecektir. Şunda, bunda veya bir başka şeyde iyi olmadığınızı bilirseniz, kafanızda sürekli olarak bu eksikler olur. Canınızın yanacağını bildiğiniz anlardan önce, hep bunları düşünürsünüz. Sürekli olarak "Bu çok zor olacak," "Bu hiç iyi olmayacak" dersiniz. Ne kadar çok çalışırsanız, bu zorluklara karşı bir o kadar tecrübe kazanırsınız ve kafanızın içinde olup bitenleri daha iyi anlarsınız. Bu eksikleri doğru teşhis edip yarış arabasının dışındayken bile ne konuda çalışmanız gerektiğini, nasıl ilerlediğinizi düşünürseniz; her hafta, her ay, her yıl gösterdiğiniz gelişmeyi daha iyi takip edersiniz. Bütün bu bilgiler aklınızda olur. Farklı durumlarda gösterdiğiniz farklı reaksiyonları birbirinden ayırıp kıyaslamakla, hissedip görmekle yetinmeyip çok iyi ve kötü performanslarınızı sayılarla da takip edebilirsiniz. Her çalışmada ne kadar geliştiğinizi görürsünüz. Geçmişteki sürüşünüzle şimdikini karşılaştırır, kendinizi geliştirdikçe geçmişte kalan sorunlarınızı daha iyi idrak edersiniz. Bunlara sebep olan şey tam olarak neydi? Parçaları birleştirirsiniz. Sürekli. Kendinizi geliştirip daha iyi oldukça mental durumunuz da güçlenir. Çünkü daha iyi olduğunuzu bilirsiniz. Daha kuvvetlisinizdir, karşılaştığınız zorluklarla çok daha rahat başa çıkıyorsunuzdur. Bu zorlukları daha tedbirli, soğukkanlı bir şekilde mi yoksa canınız yanarak, kötü bir hisle mi saf dışı bıraktığınızı bilirsiniz. Bu durum zihinsel olarak her anlamda, her anda işinize yarar. İyi durumda olduğunuzu, konumuzunu, hedefinizi, neleri aşmanız gerektiğini, bunları aşmanın ne kadar zor olacağını ve bunları aşıp aşamayacağınızı daha yarışa başlamadan ya da yarışın hemen başındayken bilirsiniz. Hepsi bir bütün oluşturur. Bu yorucu, sıkıcı, stresli şeyleri başarmak için kendi kendinizi motive etmeye çalışırsınız. Bu yolda gerekenleri yapabilmek adına hobilerinizden fedakârlık etmeniz gerekebilir. Yani yapacaklarınız gerekli şeyler bile olsa boş zamanlarınızda çalışmaktan hoşlanmayabilirsiniz. 

Ama bu bir kendini adama meselesidir, yani bir seçim yaparsınız. Eğer doğru seçimi yaptıysanız yararlarını ileride görürsünüz. Tercihiniz yanlışsa, bunun sonuçlarına bir, üç ya da altı ay sonra katlanacağınızı bilirsiniz. Bu, hep kafanızın içindedir. Sizinle beraberdir. Burada kritik nokta duruma doğru yaklaşmaktır. Kendinize, çalıştığınız insanlara, başardığınız ve inandığınız şeylere karşı sorumluluklarınızı yerine getirmelisiniz. Varmak istediğiniz noktayı, oraya nasıl varacağınızı önceden belirleyip net bir hedefe sahip olmalısınız. Bu sayede bütün bu düşünme ve program yapma -iyi, kötü, zor, sıkıcı şeyleri belirleme- süreciyle uğraşırken aklınızda her zaman o hedef olur.

Bu konuda teoriler yazabilirmişsin. Bu bahsettiğin şeye sibernetikte (Yunanca "insana yön veren") A.C.T. Modeli diyoruz: Sürekli olarak hedefe yönelmeyi amaçlıyor.
Bu sayede yolunuzdan şaşmaz; enerjik, istekli ve (hepsinden önemlisi) kararlı kalmayı başarırsınız. Çalışmaya ve kendini zorlamaya kararlı olmak çok önemli. Bir konuda çalıştıkça, yapmanız gerekenleri tekrarladıkça hangi noktayı düzeltmeniz gerektiğini görüp kendinize çeki düzen verebilir, enerjinizi tekrar toplayıp yeniden motive olabilirsiniz. Bir konuda kendinizi geliştirmeye çalışırken, bir düşüp bir kalkacaksınız. Başlarda (elinizde çok bir şey olmasa bile) her şeyinizi vermelisiniz. İnsiyatif alıp aciz durumlara da düşebilirsiniz. Bu süreçte çabalarken tamamen durmanız da gerekebilir. Örneğin, jogging yapmaya başlayacaksınız. Uzun veya kısa bir mesafe seçtiniz. Eğer iyi hazırlanmadıysanız, o mesafeyi kat etme hızınıza bağlı olarak yavaşlamanız ya da tamamen durmanız gerekebilir. Çok hızlı gitmeye çalışıyorsanız bir noktada kesilirsiniz. Bu, bir çeşit yenilgi olacağı için çok kötü bir histir.

Ama böyle olsa bile hedefiniz önünüzde durdukça ona odaklanırsınız. Seviyeyi düşürüp baştan başlarsınız. Bu noktadan sonra hızı artırırken çok sabırlı olmalısınız. Aşamalı olarak güçlenip kesildiğiniz noktaya geri döndüğünüzde, bu sefer başarılı olursunuz. En azından benim başıma gelen tam olarak buydu. Belki burada benim anlattığım gibi başarılı olursunuz, belki de başka türlü. Önemli olan, bir şeyi başaramadıktan sonra üstünde tekrar çalışırken yaşadığınız zorlanma hissidir. Yani, yaptığınız şeye gücünüz yetiyor mu, yetmiyor mu. Sonuç olarak; bu süreçte kendinizde, karakterinizde, kişiliğinizde, çevrenizde doğal olarak bulunan şeyleri kullanabilmelisiniz. Bu sırada -yani çalışırken- önemli noktaları belirleme fırsatınız olacak. Tüm sürecin başına döneceksiniz. Sizi ateşleyecek. Bu şekilde sürekli olarak kendinizi daha iyi olmaya itebilirsiniz.

Bu yaptığın şeye de olumsuz pekiştireç tekrarı deniyor.
Evet. Bunun sayesinde durmadan, durmadan devam edebilirsiniz. Hedefiniz önünüzde dururken sürekli olarak doğru yöntemle harekete geçersiniz.

Önemli olan hedefi mi harekete geçirmek yoksa kendini mi?
Önemli olan, kendini hedefe ulaşmak için harekete geçirmek. Daha önce bahsettiğim tüm bu şeyler, yaptığınız meslek için içinizde hissettiğiniz bir çeşit sevgiye neden olmalı ve bir de şeye... İngilizcede nasıl söylenir bilmiyorum. Birisi sizi ezmeye, yaralamaya, yok etmeye çalıştığında o kişiye yönelttiğiniz kötü his. İyi hissetmenizi engelleyen bir şey. Ama bazen bu hissin etrafımda olduğu anlarda bile, onu alır ve bir parçam haline getiririm. O his, içimdeki sevgiyle beraber beni harekete geçirir.

Bu senin için bir motivasyon...
Evet, öyle. Her şeyi kullanmaya çalışmalısınız.

Bu bahsettiğin, intikam gibi bir şey mi? Birisi sana kötü bir şey yapıyor, sen de bunu o insandan öç almak yerine hedeflerine, amaçlarına ulaşmak, daha hızlı ilerlemek için kullanıyorsun.
Yani... Ben bunu beni harekete geçirmesi için kullanıyorum. Daha iyi olmak, rakiplerinden daha güçlü olup onları yenmek için kullanıyorum.

Bu his, hedeflerin konusunda daha tutkulu olmanı sağlıyor mu?
Evet. Hedefime daha çok odaklanıyorum.

Biraz da stresle başa çıkmak hakkında konuşalım. Bir yarış öncesinde veya sırasında stres ya da gerginlik hissediyor musun? Baskı altında olduğunu nasıl anlıyorsun? Anlıyorsan, bununla nasıl başa çıkıyorsun?
Bence yaptığınız şeyde ne kadar çok çalışırsanız, o kadar çok öğrenirsiniz. Bir şeyleri anlama ve analiz etme yetinizin artması gelişmenize yardımcı olur. Gücünüz arttıkça, eksiklerinizi daha iyi kavradıkça stresle başa çıkma biçiminiz de gelişir. Bana her zaman böyle olmuştur. Sürekli olarak eksiklerim ve becerilerim hakkında yeni şeyler öğreniyorum. En kritik detaylarla, sınırlarımla nasıl başa çıkacağımı öğrenmeye çalışıyorum.

Kendini çok zorladığını düşünüyor musun?
Ben her zaman kendimi zorlamışımdır. Doğamda var.

Tamam, bunu biraz değiştirelim: Genç sürücülerin kendilerini zorlaması gerekir mi?
Dürüst olayım, gerekli mi değil mi bilmiyorum. Bence bu kişiden kişiye değişir.

Peki. Her istediğinde olumsuz düşüncelerden uzaklaşabiliyor musun? Olumsuz duyguları, gerginlikleri, sinir bozukluğunu, stresi ve diğer sorunları unutabiliyor musun? Yapıyorsan, nasıl?
Kendinizi ne kadar iyi tanırsanız, ne kadar çok geliştirirseniz, bunlarla o kadar iyi başa çıkarsınız. Bence en kritik şey, sahip olduğunuz becerileri ve kendinizi sürekli olarak geliştirme çabasıdır.

Evet. Geçen yıl bize bazı şeyler anlatmıştın. Otel odanda oturuyorduk, sen de kazandığın onca yarış tecrübesinden sonra kendin için en ideal duygusal durumu veya gerginlik seviyesini bildiğini ve en iyisini yapman gerektiğinde o seviyeye çıktığını söylemiştin. Senin de dediğin gibi, bu kendini tanımaktır. İlk aşama... Her zaman olan bitenin farkında olmanın ve kendin için en uygun durumu seçmenin öneminden söz ediyoruz. Yani biz bunu böyle ifade ediyoruz.
Aynen, tam olarak bu: Kendini gerçekten tanımak. Sınırlarınızın farkında olsanız, onları tam olarak tanımlayabilseniz bile kendinizi onlarla boğuşurken bulabilirsiniz. Öyleyse durumu düzgünce anlamaya çalışmıyorsunuz demektir. Bu durumda, hemen o an, yaklaşımınızı ve konumunuzu değiştirmeli; stres seviyesini düşürmek, verimsiz harcadığınız enerjiyi geri kazanmak için farklı bir bakış açısı, farklı bir yöntem bulmalısınız. Anlıyor musunuz?

Evet...
Böylece başa dönersiniz. Ama bazen baştan başladığınızda kendinizi aşırı derecede zorladığınızı fark edebilirsiniz. Kazandığınızdan daha fazlasını harcıyorsunuzdur. O halde kendinizi değerlendirmeli, duruma göre değişmeli ve en iyi seviyede olduğunuz o noktayı tekrar bulmalısınız. O noktaya döndüğünüzde en verimli halinizde olursunuz.

Güzel. Sen bunu nasıl yapıyorsun? Kendini tanıdığında ve çalışmak için en uygun noktayı bulduğunda en verimli halinde olursun da... Oraya sen nasıl ulaştın? Bunun böyle olması gerektiğini bilmek başka, bunu yapabilmek başka şey. Bunun bir antrenmanı var mı?
Bence bunu bazı şeyleri tekrar tekrar yaparak, bazen şans eseri bile bulabilirsiniz ve bir kere başınıza geldikten sonra ne olduğunu bilirsiniz. Ben bu dediklerimi farklı durumları, günleri, şeyleri birbiriyle ilişkilendirebilme yeteneğim sayesinde yapıyorum. Nasıl oldu? Sonuçta ne ortaya çıktı? O sonuç nasıl ortaya çıktı? Sadece işin sonunda vardığım karara değil tüm sürece odaklanıyorum. Başlangıçtan ortaya, ortadan sona dek her anı anlamaya çalışıyorum. Sonra süreci defalarca inceliyorum. Parçaları birleştirmeye çalışırsanız, bazı ortak noktalar bulmanız kaçınılmaz. Bunlar sizin için kilit noktalardır ve o kilit noktaları en iyiye ulaşmak için kullanmalısınız diyebiliriz. Ne iş yaparsanız yapın, en iyisi olmalısınız. Aklınızda hep bu olmalı: Yaptığınız iş neyi gerektiriyorsa onu en iyi şekilde yapıp, olabildiğinizin en iyisi olmak. Sonuçta bunu elde edersiniz.

Çok analitik bakıyorsun...
Evet.

Herkes bu kadar analitik değildir, değil mi?
Evet.

Ama yapmaya çalıştıklarını anlayabiliyoruz...
Ben bu anlattıklarının bende işe yaradığını gördüm. Bende olumlu etki yapan şeyleri sürekli tekrar ederek öğrendim. Bu yöntemi kullanarak güçleniyorum.

Bunları hatırlamayı nasıl başarıyorsun? Her haftayı, her ayı, her yılı, her durumu değerlendirdiğini söyledin. O anlarda hissettiklerini, o anların sonuçlarını hatırlamak için hafızanı mı kullanıyorsun?
Evet. Çünkü hepsi hissettiklerime gidiyor. Bana lazım olan tek şey hislerim. Onlar kişiliğimi oluşturuyor. Sürekli etrafımdalar. Oralarda bir yerlerde, vücudumun çevresinde dolanıp duruyorlar. Bunlar benim çevremdeki şeyleri görme, anlama, onlardan gelen mesajları alma, o mesajların aklıma ve vücuduma yaptığı etkiyi fark etme, hepsini doğru biçimde okuma ve sonuçta doğru şekilde tepki verme yeteneğimin  bir sonucu.

Ve bunların hepsini hatırlamayı başarıyorsun...
Evet.

İnanılmaz bir hafızan olmalı.
Yoo... Bence sadece odaklandığımda iyi işleyen bir hafızam var. Hatırlama kapasitem çok yüksek. Ama nedense sadece yarışçılık alanında işime yarıyor. Bu alanda çalışmıyorken farklı bir atmosferde, farklı bir çevredeyken böyle çalışmıyor. Hatırlama yeteneğim o kadar da iyi sayılmaz.

Çalıştığın şey, yani yaptıkların, yarışçılık senin için o kadar önemli ki o sırada olup biten şeyler aklında kalıyor.
Aynen öyle!

Bilardo veya futbol oynarken o kadar da önemli değil... Bir yarışa hazırlanırken, beyninin kapanması gibi ifade edilebilecek konsantrasyon bozuklukları yaşadığın oldu mu? Yani kısa bir süre için orada değilmişsin gibi oldun mu? Olduysa, o durumdan nasıl çıktın?
Evet, bunun başıma geldiği oldu. Hem de birkaç kez. Sadece o durumu yaşamakla kalmadım sonuçlarına da katlandım. Tecrübe ettim, gördüm ve bunu pek önemsemedim. Bunların olduğunu gördüm, hissettim ve kendi kendime "Dikkatli olmalıyım" dedim. Ama yine de bu duruma tekrar tekrar düştüm, dakikalar sonra ya da birkaç tur sonra yine aynı durumdaydım. İşte o anlarda zayıftım ve bunların benim için ağır sonuçları oldu. Bende iz bıraktı. Nasıl anlatsam... Bir çeşit yara izi.

Seni sarstı.
Kesinlikle! Bu olduğunda tamamen durumdan uzaklaştım. Sanki başka bir gün yaşıyordum, başka bir atmosferdeydim. Sonrasında o ana geri döndüm. Bu bozukluğun sebeplerini anlamaya çalıştım. O anı tam olarak anlamayı, hatırlamayı başardım. Artık ne zaman olacağını öngörebiliyordum. Yani durumu teşhis etmiştim. Kendi kendime düşündüm, dikkatli olmalıydım. Aynı duruma düşer düşmez, her şey tekrar ettiğinde sonuçlar da aynıydı. Yani her şeyi doğru biçimde hatırlıyordum, tanımlıyordum. Sonra bu bilgilerle başa döndüm ve başka bir yöntem kullanarak yeniden başladım. Yaptığım hiçbir şey değişmemişti ama bu kez zihnimde bir ışık vardı, bana "Dikkatli ol, unutma, konsantre ol, hiçbir şeyin elinden kaymasına izin verme diyordu." Hem de durmadan.

Kendinle konuşur musun?
Evet. Yarış boyunca sürekli olarak bunu yaparım.

Kafanın içinde. Şöyle gitme, böyle git, falan filan gibi mi?
Hayır. Bazı bölümlerde direkt kendimle sohbet ediyorum. Devamlı yapıyorum bunu. Kendimi zorluyor, zorluyor, zorluyorum. Başka bir yarışta yine aynı konsantrasyon bozukluğunu yaşıyordum ama daha düşük seviyede. Çünkü artık daha tecrübeliydim.

Sende iz bırakmış...
Bu yaptığımı sürekli olarak, tekrar tekrar yaptım ve bir noktada kendi haline bıraktım. Sonra başka bir yarışın bir noktasında onu kendime tekrar hatırlatmam gerektiğini hissettim. Kendime "Tamam, dikkatini topla ve konsantre ol, tetikte kal. " dedim. Her zaman böyle yapıyordum. Her yarışın bir noktasında bu oluyor. Çünkü bu benim içimde, belki de benim eksiklerimden biri. Ama bu noktaya ne zaman geleceğimi biliyorum, içimde otomatik olarak bir alarm çalmaya başlıyor ve ben de buna bir karşı tepki gönderiyorum.

O anı tekrar hatırlamak için..
Aynen öyle.

Evet ama farkındaysan bunu unutmadığından, senin için önemli olan şeyleri hatırlayıp buna göre hareket edebildiğinden bunları yapabiliyorsun. Başarılı olmayan insanlar bu tip şeyleri hatırlayıp harekete geçemiyor. İşte fark bu. Biz buna kendinle konuşma (self-talk) ya da zihinsel konuşma (mind-talk) diyoruz. İyi bir şey, bu tip alışkanlıkları teşvik ediyoruz. Teoriye göre aklımızdaki en güçlü düşünce bizi yönetir. Eğer kafandaki en güçlü düşünce "İşte burası dikkatli olmam gereken nokta, kendimi kaybetmemem gereken nokta" ise davranışların, hareketlerin de bu düşünceye göre şekillenir. Bu... Bu gerçekten çok iyi. Pekala... Tüm bir yarış boyunca konsantrasyon seviyeni yüzde 100'de tutabildiğin oldu mu? Sence bu mümkün müdür ya da imkansız mıdır?
Bunun imkansız olduğunu düşümüyorum ama %100'e ulaştığım olmadı. Bunun için çok uğraştım, seviyemi sürekli yükseltmeye çalışıyorum. Bu, kişiliğimin bir parçası. Birisinden daha iyi ya da eşit seviyede olsam bile kendimden daha fazlasını istiyorum.

Profesyonelce bir hedef... Tam isabet!
Hiç öyle olduğumu düşünmedim. Evet konsantrasyon seviyemin çok yüksek olduğu yarışlar oldu ama sonrasında her anı tekrar yaşadım. Daha iyi hazırlansam, daha dikkatli olsam daha da iyi olabileceğimi düşündüğüm yerleri, bölümleri belirledim. Örneğin, sıralama turları yarıştan daha farklıdır. Daha kısa olduğu için dikkatiniz dağılmaz.

Daha çok bir sprint gibi...
Kesinlikle. Tamamen farklı bir şey. Bir sprint gibi. Hazırlık aşaması tamamen farklıdır. Arabayı bir buçuk saat boyunca hazırlar, direksiyona geçersiniz. Üzerinizdeki sınırları zorlama, maksimuma ulaşma baskısı çok yüksektir. Bunu başarabilmek için kendinizi sonuna kadar zorlamalısınız.

Sıralama turları için yarışlardan farklı bir hazırlık yapıyor musun? Başka bir seviyede olmaya çalışıyor musun? Kendin için doğru noktaya ya da seviyeye çıkmaya çalıştığını söylemiştin. Pol pozisyonunu alma hedefiyle yarışlardakinden daha farklı bir seviyeye çıkmak için uğraşıyor musun?
Hayır. İkisininde de seviyem aynıdır. Başka seviyelere düşüp çıkabilirim ama maksimumum asla değişmez ve hazırlığım her zaman maksimuma ulaşmak içindir. Şartlar ve ortam nasıl olursa olsun. Ancak sıralama turlarında ve yarışta aracınızdan ve kendinizden maksimum verimi almak için yapacağınız hazırlığın seviyesi farklı olabilir.

Doğru... Sürekli olarak uçlardasın. Bu da aklımıza yarışçılıktaki korku faktörünü getiriyor. Burada soracağımız bazı soruların cevabını biliyoruz ama yarışçılıkta bir korku faktörü var mı? Bu korkularla, risklerle ya da tehlikelerle nasıl başa çıkılabilir?
Korku faktörü kesinlikle var. Ama etkisi bununla nasıl yüzleştiğinize göre değişir. İyi de olabilir, kötü de. Bunun benim için önemi gerçekten büyük. Bazı sınırlar belirleyip iş sona erdiğinde kendinizi koruma altına aldığınızı hissetmelisiniz. Çok fazla temkinli davranıyor gibi, geri adım atıyor gibi de hissetmemelisiniz. Bunların ikisi arasındaki çizgi çok incedir. Aklımın bir köşesinde hep bu var. Yani, bu korku... Bununla başa çıkmaya, bunu kendimi korumak için kullanmaya çalışıyorum. Zaman zaman bu hissin normalden biraz daha etkili olmasına izin veriyorum ki daha yavaş gideyim.

Bu kendini koruma hissi – yani korku faktörü – kendini yavaşlatmana yarıyor yani.
Arada küçük bir fark oluşmasını istediğimde biraz daha fazla etkili olmasına izin veriyorum. Ama beni çok yavaşlatmasına sebep olacak kadar ileri gitmesine kesinlikle izin vermem.

Nasıl durduruyorsun ki? Yani nasıl izin vermiyorsun? Yine kendinle mi konuşuyorsun yoksa başka bir şey mi?
Evet, tabii ki ama yaklaşımlar kişiden kişiye, yaşam tarzınıza, eğitiminize, hayatınız boyunca yaşadığınız tecrübelere bağlı olarak değişecektir. Ne yapmanız gerektiğine inanıyorsanız, kim olduğunuzu düşünüyorsanız ona göre hareket edersiniz. Bir dine inanıp inanmadığınız da bunu etkileyecektir. İnancın hayatınızdaki yeri de önemli olacaktır. Ruhsal yanınız da inancınızla birleşebilir.

Yani bunlar korkuyla başa çıkmanı sağlayan şeyler... Bunu mu demek istiyorsun?
Evet. Bu anlattıklarım yaptığım her şeyde, her zaman benim kişiliğimin bir parçası.

Senin doğan böyle...
Bu hem kişiliğimin bir parçası hem de özellikle son üç yıldır geliştirdiğim bir özellik. Çok şey öğrendim. Uzun bir arayış ve çabalamanın ardından her şeyle -yani hem iyi hem kötü şeylerle- başa çıkabilmeyi ve daha iyi bir yarışçı olmayı başardım.

Bu ilginç. Çoğu kez yüksek performans gösteren atletlerden fazla konuşmamamız konusunda uyarı alırız. Onlara göre işin ruhsal yanı daha önemli. Bu Tanrı sevgisi de olabilir, başkalarına ya da kendilerine duydukları sevgi de olabilir. Nasıl tanımlamak istiyorlarsa... Bunu fazlasıyla ciddiye alıyorlar. Ben böyle bir hisle uzun süre yaşayamazdım ama sanırım başkaları...
Bence olayları mantıklı bir biçimde ele almak çok doğal bir şey. İyi çalışan bir aklınız ve çevrenizde yaşadıklarınızı paylaşabileceğiniz bilgili insanlar varsa, size anlattığım şeyleri hatırlayıp analiz etmeniz gayet normal.  Bu süreçte doğal kalmayı başarabilmek çok zor. Konuştuğumuz şeylerin başka bir yüzü de olayları birbirine bağlamanın, gözünüzde canlandırmanın zorluğu... Birileri size bir şeyler anlatmayı ya da tecrübelerini paylaşmayı deneyebilir ama bunu gerçekten hissedebilmeniz için tecrübe etmelisiniz. Olan bitenin anlamını kalbinde hissedecek, size yaptığı etkiyi görecek kişi sizsiniz.

Bu mantıkla değil duygularla verilmiş bir cevap.
Öyle! Bir şey gözlerinizin önünde gerçekleşti mi, dikkatinizi ondan ayırmanız imkansızdır. Onu ilk önce kendiniz sorgularsınız.

Yani algılar açık olmalı...
Evet, yoksa bahsettiklerim hiçbir işe yaramaz. Algılar açıksa, hazırlıklıysanız, çalışır ve aradığınız yanıtı bulursunuz. Şunu da belirtmek gerek, bir cevap bulamama ihtimaliniz de var. Ama bir buldunuz mu...

Huzura ulaşırsınız.
Kesinlikle! Huzurla dolarsınız. Sanki tamamlanmışsınız gibi hissedersiniz. O noktadan sonra geriye dönüp analiz yapma süreci daha derin, daha kapsamlı bir yetenek halini alır. Giderek daha derine inersiniz. Ve bu süreç tekrarlandıkça, tekrar tekrar işe yaradıkça ve akıl almaz şeyler tecrübe ettikçe insanların söyledikleri size inanılmaz gelmeye, aklınıza yatmamaya başlar. Çünkü siz aslında dışarıdan olanı görmüyorsunuzdur. Bu bakış açısında, dışarıda kalan siz olursunuz. Konuşmalarımda duyduklarınız ya da yaptıklarımda gördükleriniz, içimde olan biteni tam olarak yansıtmaz. Yani bu söylediklerimi anlamak ve kabullenmek biraz zor. Bunu anlayabiliyorum.

Benim için böyle değil... Ben böyle insanları anla...
Hayır, hayır... Birçok insan... İnsanların büyük çoğunluğu hayatları boyunca bu tip anları yaşamak ister ve farklı sebeplerden bunu başaramazlar. Ama gerçekten arayanlar ve bu yolda bazı hislere sahip olanlar, kendilerini tamamlanmış hissettikleri o anları yaşayanlar artık bunlar olmadan yapamazlar.

Bu da güzel. Huzur dolu olmanın, kendini gerçekleştirmenin, bütün olma hissinin özenilecek bir şey olduğunu söylüyorsun. Biz bunun çok güven verici bir şey olduğunu biliyoruz.
Ve bu his sizi çok güçlü yapıyor. Hakkında konuşabilecek, anlatılabilecek, analiz edilebilecek her şeyden daha güçlü.

Söylediklerini anlıyorum ve sana tam anlamıyla inanıyorum. Ama daha o noktaya varabilmiş değilim...
Anlıyorum.

Ama ben de bir zamanlar o konumdaydım Ayrton. Gençken, çok daha gençken. O zamanlar çok daha dindardım.
Ben bunun bir ihtiyaç meselesi olduğunu düşünüyorum. Algılarınızı açan şey, sizi tetikleyen o ihtiyaç oluyor. Her şeyin temeli o. Bir kere o ihtiyacı karşılarsanız, iyi hissetiğinizde, kötü hissettiğinizde, muhteşem hissetiğinizde... Nasıl hissederseniz hissedin, onu tekrar istersiniz. Sizin bir parçanız olur. Ama o noktaya ulaşmak için buna ihtiyacınız olmalı ve algınızı açmalısınız. Ancak her şeyin başı o ihtiyaç. O iştahı hissetiğiniz anda dünyaya karşı kendinizi açar, algılamaya başlarsınız.


Bu söylediğin ilginç ama ne demek istediğini anlayabiliyoruz. Peki, konuyu tekrar değiştirelim. Zamanlama, öngörü, virajı doğru noktada almak, apex, doğru anda doğru çizgide olmak vs. Sana yarışçılıkta zamanlamanın önemini sormak istiyoruz. Bildiğimiz kadarıyla zamanlamanın önemli olmadığı bir spor ya da fiziksel aktivite yok. Özellikle de yüksek hızla bir araç kullanılıyorsa... Senden kaynaklanan, düşüncelerinden ya da fiziğinden kaynaklanan bir şey yüzünden zamanlama hamlelerinin değiştiğini ya da etkilendiğini hissettiğin oldu mu? Burada "içeriden gelen" bir etkiye vurgu yapıyoruz. Çünkü insan faktörüne eğilmek istiyoruz: Kısaca tekrar sorarsak, zamanlama becerini daha iyi ya da kötü yönde etkileyen içsel bir faktör oldu mu?
Evet, tabii ki oldu. Eğer kafam "doğru seviye" diye nitelediğim noktadaysa, her şey akıp gidiyor. Onun üstüne çıktıysam ya da altında kaldıysam yanlış giden bir şeyler var demektir.

"Her şey akıp gidiyor" gibi bir ifade kullandın. Akıcı ve uyum dolu bir halden bahsediyoruz o zaman..
Her şey akıp gidiyor derken kastettiğim şuydu: Güçlü yönlerimin, çevredeki her şeyi hakimiyeti altına almasını beklediğim gerçek becerilerimin ortaya çıkması. Beklediğim hakimiyeti sağladığımda, eksiklerim görünmez oluyor zaten. Güçlü yönlerim, zayıf taraflarımı örtmeli. Çünkü ya böyle olacak, ya da tersi. Bazı kritik anlarda hangisinin olduğu büyük önem taşır.

Kendini aracınla mükemmel bir uyum içerisinde hissettiğin oluyor mu?
Evet.

Her şey mükemmel miydi yani?
Akıp gidiyor işte. Bunda kastettiğim şey, işlerin kendiliğinden kolaylaşması. İşler kolaylaştıkça da daha iyi oluyorsunuz (ki bu süreç devam ederken de zorluk azalmaya devam ediyor) ve her iki süreç de aynı anda birbirini tetikleyerek sürüyor. 

Bu bir tür döngü. Bu sırada zaman algın değişiyor mu? Bu anlarda her şeyin daha yavaş ya da hızlı geldiği oluyor mu?
Bana kalırsa bu tür bir durumda kapasiteniz yükseliyor. Dediğim gibi, becerileriniz artınca bununla beraber hassasiyetiniz de yükselip reaksiyonlarınızın keskinleşmesini, daha isabetli olmasını sağlıyor. Verdiğiniz kararlar daha doğru ve hızlı hale geliyor. Kısacası maksimumunuza, mükemmeliyete doğru yaklaşıyorsunuz.

Bu akıcılığı her istediğinde sağlayabiliyor musun? Zaman zaman mı oluyor, yoksa sürekli mi?
Sağlayabildiğim anlar oluyor.

Sağlayabildiğin anlar... Bu anların ortaya çıkmasını sağlayan bir şey, bir deneyim var mı? Ya da bunun ortaya çıkması için gereken bir eylem ya da durum?
Rekabet...

Rekabet... Rekabeti net bir şekilde hissetmen gerekiyor. Seni o akıcılığa sokan durumlardan biri bu. Bunun dışında aklına neler geliyor?
Bir amaç için rekabet etmek... Bir amaç ve o amaça ulaşma uğrunda yapılan rekabet ve başarılı olmak için sahip olduğunuz motivasyon. Anahtar kelimeler bunlar.

Hedefine, amacına, rekabete öyle bir odaklanıyorsun ki yarışta kendini kaybediyorsun diyebiliriz ve kendini kaybettiğinde o "akış" başlıyor...
Evet.

Adeta oto-pilota alıyorsun. Peki hangi koşullar altında bu "akışa" giremezsin? Girmen için rekabet, hedef gibi şeylere ihtiyacım var demiştin.
İçim rahat değilse, olmaz.

İçin rahat değilse olmuyor... Bunu derken bir çeşit ruhsal huzurun olmamasını ya da başka türlü bir rahatlığın yokluğunu mu kastediyorsun? Dikkatini dağıtan şeyler, bir çeşit gerginlik, kavga ya da çatışma hali gibi...
Evet, çatışma ve kavga hali... Hiç iyi olmuyor.

Pekala. Aracın verdiği his ne kadar önemli? Önemli olduğunu biliyoruz. Aracı tam olarak nerede hissettiğini sormak istiyoruz. Bu soruyu sormamızın sebebi içalgı diye tanımladığımız bir şey. Zamanlama, içalgı, farkındalık ve hassasiyet... İlk önce vücudunun hangi kısmında aracı hissediyorsun?
Aracı tam olarak nerede hissediyorum derken?

Yani... Nasıl? Vücudundaki hangi kısım araca girdiğinde daha hassas oluyor?
İki kısım. Birisi fiziksel bir bölge. Vücudumun merkezinde, tam burada (bedenin ağırlık merkezine yakın bir nokta) aracı hissediyorum ama aracın asıl tanımlandığı yer burada bir yerlerde (başını gösteriyor). Bu bir denge, kendi kendime hissettiğim bir denge. Hissettiklerimle oluşuyor. Titreşimler, G kuvveti... Arabanın içinde oturmuş gidiyorken, bir anda yoldan çıkma hissi... Bütün her şey değişiyor. Belirli bir yöne gitmek başka bir şeydir, aracın bütünlüğü başka bir şey. Her şey tek bir merkezden hareket ettiğinde, aracın sadece önü ya da arkası hareket etmez. Her şey tek bir parçadır. Ön tarafın bir yere, arkanın başka bir yere gittiğini de hissedebilirsiniz. Yani her şey kafanızın içinde bir yerdedir.

Bu bahsettiğin aynı zamanda görsel bir şey mi, yoksa sadece bir his mi?
Görüşle bağlantılı bir his. Tek tek değil, ikisi beraber. Denge hissi de buna dahil. Gördüklerinizle kafanızdakiler birleşir.

Tamam. Şimdi anladık. İç kulak bu denklemde önemli rol oynuyor. Çünkü oradaki sıvı hareket ettikçe sinir uçlarına değip arabanın o anki durumunu anlamanı sağlayan hisleri sağlıyor ve bu aynı zamanda görüşle de bağlantılı. Peki... Neden genç yaşta yarışçılığa başladın? Yarışçılığa merak salmanın sebebi neydi?
Eğlence olsun diye başladım, hoşuma gitti ve aynı amaçla da devam ediyorum.

Paraya çok ihtiyacın olmadığı ortada. Başka bir şeyler seni çekmiş olmalı...
21 yaşına dek yarışmayı sürdürdüm. Çünkü seviyorum. Rekabeti seviyorum. Birilerine meydan okumayı seviyorum. Hız hissini, gerilimi seviyorum. Bunlar sebebiyle yapmaya devam ettim ve sonra da profesyonel seviyede kendimi denemeye karar verdim.

Peki, bize şunu söyle: Bugünkü gibi kazanıyor olmasaydın, yine de sever miydin? Bugün de sever miydin bu işi? Diğer dediklerin de olsa...
Elbette yarışıyorsam bitirmek isterim ama birinci bitirmek daha keyifli. Hedefim şampiyon olmak.

Uzun vadeli bir hedef.
Aynen öyle. Bir de kısa vadeli hedef var. Bugünkü hedefim kazanmak ya da ilk üçe girmek ki şampiyonluk için yarışabileyim. Ama bunun yanında, zevk aldığım için de ilk 3'e girmek ya da kazanmak istiyorum. Kişisel bir şey...

Rekabetçi güdülerin mi yani?
Elbette! Ama hedefim sonunda şampiyon olmak.

Yani seni yarışçılıkta tutan şeyler, rekabet, mücadele, eğlence, hız... Bunlar sebebiyle mi devam ediyorsun?
Sadece bunlar sebebiyle değil. Yarışçılık sayesinde kendimi giderek daha da iyi tanıyorum. Kendimi daha iyi tanımak mesleğim, kariyerim için çok önemli ama asıl önemli olan, bunun sayesinde daha iyi bir insan olmak. Yarışçılık bana bazı konularda güçlü, bazı konularda zayıf olduğumu gösteren bir şey ve zaman içinde benim için bir egzersiz halini aldı. Bir yaşam biçimi oldu. Geleceğe dair bir hedefim olmasını, daha iyi bir gelecek için çalışmamı sağladı.

Yarışçılık, Ayrton Senna'nın devamlı olarak arınmasını sağlıyor.
Kesinlikle! Evet!

Hiç motivasyonunu ya da isteğini yüksek bir seviyede tutmakta zorlandın mı?
Evet, bazen böyle anlar oluyor. Öncelikle tekrar tekrar yarışıp durmak bir noktada monotonlaşıyor. Bazı durumlarla sürekli aynı şeylerle karşılaşıp duruyorsanız, hissettikleriniz de değişmeye başlıyor. O zaman bu işe devam edebilmek için başka bir şeyler daha arıyorsunuz. Bu işe devam etmek için başka bir sebep daha bulmaya çalışıyorsunuz. Neden? Motivasyonunuz düşmesin diye...

Bu yeni sebebi her zaman bulabiliyor musun?
Bunu yapmanın en iyi yolu, sürekli olarak kendimi daha iyi tanımaya çalışmak. Kendimi tanıma çabası sayesinde sınırlarımı genişletiyor ve yeniden tanımlıyorum. Sonra da kendimi geliştirip geliştiremediğimi anlamak için bunları tekrar tekrar değerlendiriyorum.

Bu seni motive mi ediyor?
Evet.

Ve sürekli olarak istekli olmanı sağlıyor?
Kesinlikle!

Bu arınma süreci... Çok olgun ve sorumluluk sahibi bir tavır.
Bana devamlılık sağlıyor. Bir kez kazandın mı... Bir yarışçı ilk yarışını, ilk pol pozisyonunu, ilk şampiyonluğunu kazandı mı, bir şeyleri kaybediyor...

Hedefine ulaşmış oluyorsun. Yeni bir hedef belirlemen gerekiyor.
Evet ama bunu nasıl yapacaksın?

Tekrar kazanacaksın, rekorlar kırmaya çalışacaksın...
Hayır, hayır, hayır. Benim için mesele bu değil. Evet, kazanırsın ve tekrar tekrar kazanabilirsin. Rekorlar da kırabilirsin. Benim için rekorlar kırmak denen şey, yaptığım doğru şeylerin doğal bir sonucu.

Ayrton yarışçılık kariyerin bittiğinde bu tip mücadeleler peşinde olacağını düşünüyor musun?
Bulamam ki.

En azından bununla kıyaslanabilecek bir şey bulamaz mısın sence?
Hayır. Bence şu an yaptığım şeye karşılık gelecek bir şey bulamam. Bu sporu yaptığım şu zaman dilimi, hayatımın en verimli dönemi ve bunun ardından yaptığım şey motor sporlarıyla ya da birilerini yenmekle ilgili bir şey olmayacaksa, bunun yanına bile yaklaşamaz.

Sence daha az stresli bir şey mi olacak?
Evet, elbette. Otomatik olarak, böyle bir şey olacaktır. Bunca yılın ardından bu sürede maruz kaldığım stresi telafi edecek bir şeye ihtiyacım olacak. Şu an içinde bulunduğum stresin ben de farkındayım ve kişisel tercihlerim... Yani sürekli olarak daha iyi, daha da iyi, çok daha iyi olma çabam, kendimi daha yükseğe çıkmak için zorlayıp durmam bir noktada beni tüketecektir. Bana zarar verecektir.

Şu an bile senden çok şey götürüyor mudur?
Evet, doğal olarak. Ben bunu doğal bir süreç olarak görüyorum. Biraz rahatlamak için ara vermem gerekecek ki gelecekte tekrar bu seviyeye dönebileyim. Böylelikle hayatıma bir denge gelecek.


4 Kasım 2014 Salı

One response to Ayrton Senna: Bir Efsane İle Baş Başa

  1. Unknown says:

    Bir solukta okudum.Efsaneyi tekrar yarışırken hissettim..Çok teşekkürler.Emeğinize sağlık...

Yorum Gönder

Blogger tarafından desteklenmektedir.

İzleyiciler