Bizi Twitter'dan takip etmek için: @sotatercuman
Çeviri arşivimize ulaşmak için tıklayın.


Dennis Bergkamp: Benim Hikayem - Liderler


"Göz göze geldiğimiz anda ne yapmak istediğimi bildiğini anlardım" der Henry onun için. Sonrasını biliyorsunuz zaten, Henry'ye, birkaç kişiden sakladığı topu çok alakasız ve kütük gibi gözüken vücudundan hiç beklenmeyecek bir şekilde defansın arasından bırakır, Henry de onu uzağa plaselerdi. Basitliğin zarafeti ya da zekanın sahadaki tezahürü gibi biraz dizi tanıtımına kaçan büyük tamlamalarla açıklanabilir onun oyunu.

Top bir an önce Bergkamp'a gelsin diyerek izlerdim Arsenal maçlarını. Aslında şimdi birçok çocuk da “Messi'ye atın, Neymar'a verin” diye izliyor. Onlar alsın, çalım atsın, basıp geçsin... Yalnız bir fark var, ben topun Bergkamp'a gelmesini, Bergkamp'ın vereceği inanılmaz pası ya da yapacağı inanılmaz top saklama hareketini görmek için isterdim. Sansasyonel çalımları veya inanılmaz top sürme yeteneği yoktu. Ama top bir an önce ona gelmeliydi, çünkü futbola ait, göz hoş gelmeyen, dikkat çekmeyen ne varsa onu sansasyonel hale getiriyordu.


Hiçbir zaman Hollanda sempatim olmamıştır ama, Arjantin'e attığı golden sonra evin yemek masasında bulmuştum kendimi. O gün başlayan bir şey zaten Bergkamp sevgim. Uçak korkusunu, sırf hayranı olup, merak ettiğim için bir futbolcu hakkında özel bir bilgi olarak öğrenmiştim. Artık mahalle maçlarında ara pası atmak, kimin nereye hareketlendiğini incelemek çalımdan veya şuttan, daha keyifli gelmeye başlamıştı. 


Herkesin Bergkamp'ın olduğu takıma baktığında gördüğü ilk adam Henry'dir, değilse Pires'tir, değilse Ljungberg'tir... Bergkamp'ı görmek için biraz daha dikkatli bakmanız, sevmek içinse biraz sabredip izlemeniz gerekir. Şimdi bakıyorum, Bergkamp sırf mahalle maçında oynadığım oyunu değil, hayatımı da değiştirmiş. Belki “hadi be” sınırında olacak ama, sabretmeyi, bakmayı değil, görmeyi, incelemeyi ve arka plandayken yönetebilmeyi öğretmiş.


Birazdan okuyacağınız yazı, Dennis Bergkamp'ın Stillness and Speed adlı biyografisinde yayınlanmıştır.

29 Aralık 2014 Pazartesi Leave a comment

Zlatan İbrahimoviç - The Guardian Röportajı

Bugün Zlatan İbrahimoviç'in doğum günü. Hiç bitmeyecek bir yazın habercisi gibi gözüken bir Ekim gününde, Paris'teki evinde otururken, her zaman olduğu gibi neşeli ve umarsız gözüküyor. 33'ncü yaş günü "bir aile geleneği olarak, oğulları Maximilian ve Vincent'in doğum günü şarkısı söyleyerek yatak odasına koşturmasıyla başladı. Saat çok erkendi ama çok güzeldi."

11 Aralık 2014 Perşembe Leave a comment

Tarihin En İnanılmaz Bovling Öyküsü

Birazdan okuyacağınız yazı, ilk olarak D Magazine'in Temmuz 2012 sayısında yayınlanmıştır.

Bill Fong, elinde 7 kiloluk bovling topuyla kulvara doğru ilerlerken nefes almak şöyle dursun bunu aklından bile geçirmemek için uğraşıyor. Vücudunun artık kendi kendine ezberlediği bir grup komplike kas hareketini gerçekleştirmesini bekliyor. Uzun lafın kısası, bir robota dönüşmek istiyor.

48 yaşındaki Fong, 1.80'lik boyu ve geniş omuzlarıyla topu göğsüne doğru çekip hafifçe yalpalayıp önce geri, sonra ileri doğru sallayıp faul çizgisine doğru beş ölçülü adım atarken, kolundaki hareketin enerjisi bir sarkacı hatırlatıyor. Elinden çıkardığı top, cilalanmış ahşap parkenin üzerinde yüzercesine süzülürken, su üzerinde uçan deniz uçakları akla geliyor. Top, bir süre sağ taraftaki oluğun hizasında seyredip hemen akabinde saat yönünün tersine hafifçe falso alıyor. Ama kulvarın sonuna doğru yaklaştıkça, sanki bir uzaktan kumandayla kontrol ediliyormuş gibi ortaya doğru meyletmeye başlıyor. O son hareket, topun tam zamanında olması gereken yere gitmesini sağlıyor. Bir saniye önce hedefi ıskalayacakmış gibi gözükürken, şimdi lobutların tam göbeğine, hedefi 12'den vurmaya doğru yol alıyor.

3 Aralık 2014 Çarşamba Leave a comment

« Önceki Kayıtlar Daha Yeni Kayıtlar »
Blogger tarafından desteklenmektedir.

İzleyiciler