![]() |
Biraz okuyacağınız yazı, ilk olarak 24 Mayıs 2010 tarihinde Sports Illustrated'da yayınlanmıştır. |
Didier Drogba,
gözlerini kapadığında Fildişi Sahili'nin yağmurlu günlerinde topraktan yükselen
kokuyu; sıcak öğlen saatlerinde bulutlarla dolan göğün eşlik ettiği o toprak
kokusunu hatırlayabiliyor. Hastane yaptırmak için bir arsa aldığı, doğum yeri
Abidjan... 90 metrelik tasvirinin Johannesburg’daki en yüksek binadan insanları
selamladığı, bu yaz düzenlenen Dünya Kupası’nın ev sahibi Güney Afrika... Hatta, Meksikalı bir uyuşturucu baronundan
bile daha fazla silahla korunduğu Angola’daki bu gözlerden ırak, toz içindeki
yerleşke... Drogba’yı sürekli buralara, Afrika’ya geri getiren şey çocukluk
hatıraları.
Aylardan Ocak.
Angola, kıtanın iki yılda bir düzenlenen futbol şampiyonasına, Afrika Uluslar
Kupası’na ev sahipliği yapıyor. Drogba ise Demokratik Kongo Cumhuriyeti
sınırları yüzünden Angola topraklarından ayrı düşen Cabinda’da. Londra’yı,
kulübü Chelsea’yi bırakıp Sudan’a, Libya’ya veya 27 yıl süren iç savaşın
2002’de sona erdiği Angola’ya gitmesi gerekse dahi; Drogba, kaptanı olduğu Les Éléphants lakaplı
Fildişi Sahili Milli Takımı’nı yalnız bırakmıyor. Ancak onun kıymetli Afrika’sı
bir kez daha kanlar içinde. Cabinda’lı ayrılıkçılar, birkaç gün önce Togo
takımını taşıyan otobüse silahlı saldırı düzenleyerek iki federasyon
delegesiyle şöförü öldürüp Afrika’nın futbol şölenine savaşın karanlık
gölgesini düşürdüler.
Siyah üniformalı
askerler kalaşnikoflarıyla dışarıda devriye gezerken Drogba, 1.89 boyu ve
heykeli andıran 90 kiloluk gövdesiyle oturma odasındaki turuncu koltuğa
uzanıyor ve derin derin iç geçirip konuşmaya başlıyor: “Gerçekten çok üzüldük,
çok korktuk” diyor. “Ailelerimiz ve kulüplerimiz saldırı yüzünden geri
dönmemizi istiyordu, biz de dönmek istiyorduk. Sonra bir takım toplantısı yapıp
durumu değerlendirdik ve kalmaya karar verdik. 2002 yılında Fildişi Sahili’nde
kriz çıktığı zaman, yardıma gelen ilk ülkelerden biri Angola’ydı. Geri dönmemiz
iki ülke arasındaki ilişkiler için iyi olmazdı.” Bir an duraksıyor, işin
içindeki hassas dengelerin farkında olduğu belli: “Bu mesele, sadece futbol
meselesi değil. Bu, futboldan çok daha fazlası.”
Birleşmiş
Milletler iyi niyet elçisi, üç kez Premier League şampiyonu ve 2009’un en iyi
Afrikalı futbolcusu 32 yaşındaki Didier Yves Drogba Tébily’den başka 21.
yüzyılda spor yapan pek az atlet, futbolun görkemli gücüne böylesine aşina
olabilir. Muhteşem golcünün ülkesine katkısı, takımını 2010 Dünya Kupası’nın
gizli favorisi haline getirmekten ibaret değil. Kaç sporcu ülkesindeki iç
savaşın sona ermesi için sorumluluk almıştır ki? “İnsanlar, Didier gibi lider
karakterli birini gördükleri zaman, “Kim
bilir, belki bir gün politikacı olur” diye düşünüyorlar. Eğer isterse, harika
bir siyaset adamı olacaktır. İnsanlar, konuştuğu zaman onu dinlerler.” Bu
sözlerin sahibi, Chelsea’den ve milli takımdan arkadaşı Salomon Kalou.
*
Ve şarkı
söylüyoruz.
Selam
olsun sana, umudun toprağı
Dostluğun
ülkesi.
Yürekli
savaşçıların
Onurunu sana
geri verdi.
— Fildişi
Sahili milli marşı L'Abidjanaise’den
*
Çoğu futbolcuya
kıyasla daha gür ve derin sesiyle “Milli marşı duyduğum zaman içimde yoğun bir
şeyler hissediyorum” diyor Drogba. “Çok güçlü duygular uyandırıyor.” Drogba,
Fildişi Sahili hakkında konuşmaya başladığı zaman sözlerinde bir sürgünün hüznü
duyuluyor. Afrika’dan ayrıldığında beş yaşındaymış. Annesiyle babası, Albert ve
Clotlide, onu profesyonel bir futbolcu olan dayısı Michel Gabo’nun yanına,
Fransa’ya göndermiş. Drogba’nın hatırladığı kadarıyla dayısı Gabo çeşitli Fransız
takımları ve liglerine gittiği için sekiz kez taşınmışlar. Fransa ve Fildişi
Sahili’nde çifte vatandaşlığı var ama anavatanıyla arasındaki bu derin bağın
sebebini sorduğunuzda fazla düşünmüyor. “Ülkemi terk ettiğimden beri çok
özlüyorum; ailemi, her şeyi... Giderken bir parçamı orada bıraktım sanki.
Fransa’dayken bile, Fildişi Sahili’nin bir parçası gibi hissediyordum.”
8 Eylül 2002 günü
Güney Afrika’yla yapılan bir hazırlık maçında Fildişi Sahili’nin portakal rengi
formasını ilk kez giydiği andan itibaren Drogba’nın milli takım kariyeri,
futbol sahasının sınırlarını aşan bir anlam kazandı. Bu, Drogba’nın Afrika
topraklarında oynadığı ilk resmi maçtı ve çok derin milli duygular yaşıyordu.
Ancak Abidjan’daki Félix Houphouët-Boigny Stadyumu’nun dışında büyük bir
değişim dalgası yaşanmaktaydı. Birkaç gün sonra Fildişi Sahili başkanı Laurent
Gbagbo’ya yönelik bir darbe girişimi oldu. İsyancıların elindeki kuzey ile
hükümet kontrolündeki güney... Müslümanlar ve Hristiyanlar... Göçmenler ve
Fildişi’nin yerlileri... Ülke kanlı bir savaşla bölünmüştü.
Çatışmaların
şiddeti artsa da Les Éléphants,
ülkenin güneyinden (Drogba ve Kalou), kuzeyinden (Kolo ve Yaya Touré kardeşler)
ve doğusundan (Emmanuel Eboué) gelen altın jenerasyonuyla kazanmaya devam ediyordu.
Takımda hem Müslümanlar hem de Hristiyanlar vardı ve sahada omuz omuza dua
ediyorlardı.
“Milli takımda
hepimiz kardeşiz” diyor Drogba. “Maçlardan sonra insanlar bizi arayıp ‘Çok
mutluyuz. Herkes sokaklara döküldü, dans ediyor.’ diyordu. Biz ise “Ülkede
savaş var ve biz maç kazanınca insanlara sokağa mı çıkıyor?” diye düşünüp
şaşırıyorduk. Her şey böyle başladı. Ülkemiz için sahaya çıkıyorduk ve
haberlerde gösterilenden çok daha farklı bir yanımızı yansıtmaya çalışıyorduk.”
Drogba’nın itibarı,
Avrupa futboluna Fildişi Sahilli bir oyuncu olarak damga vurmasıyla giderek
sağlamlaştı. Potansiyeli biraz geç ortaya çıkan golcü oyuncu, eşi Lalla’yla
tanışana kadar futbolu pek ciddiye almadığını söylüyor. Dört yıl boyunca Fransa
ikinci ligi takımlarından Le Mans’da oynadıktan sonra 23 yaşında Guingamp’ta
çıkışını yaptı. Marsilya’da 19 gol attığı sezonun sonunda, 2004 yılında
Chelsea’ye transfer oldu. Üç lig kupası, üç FA Cup şampiyonluğu ve 84 Premier
League golünden sonra, 3,6 milyon nüfuslu doğum yeri Abidjan’da bir kahramandı
artık. Şehirdeki herkes sırtında Drogba’nın mavi Chelsea formasını giyiyordu.
Fildişi birası Bock’un bir litrelik şişeleri, devasa gövdesi ve gücüne atfen “Drogbas”
olarak anılıyordu. Müzisyenler adına şarkılar besteliyordu. Ve çocukluğunun
geçtiği mahallede, Yopougon Sicogi’de bir gece kulübene gidecek olursanız,
sevenlerinin, onun sahada yaptığı hareketleri dans figürleriyle sergiledikleri
çeşit saygı duruşu olan Drogbacité’ye tanık olabiliyordunuz.
Drogba 20,6 milyon
nüfuslu ülkede 4.000 can alan katliamı sonlandırmak için popülaritesini,
siyasetin bile ötesine geçen nüfuzunu kullanarak barış mesajları verip bu büyük
sevgiye güzel bir karşılık verdi. Fildişi Sahili, Ekim 2005’te Sudan’ı 3-1
yenip ilk kez Dünya Kupası’na katılma hakkı kazandığında Drogba takım
arkadaşlarını topladı ve Radio Télévision Ivoirienne’den bir kameraman çağırdı.
Doğaçlama bir konuşmayla ulusa seslendi: “Ülkenin kuzeyinden güneyine,
doğusundan batısına, tüm Fildişi halkı! Neler yaptığımızı gördünüz” diye
başladı söze. Başta sesi titriyordu ama çabucak topladı kendini: “Size, Fildişi
halklarının bir arada yaşayabileceğini gösterdik. Dünya Kupası’na katılmak
için, aynı amaç uğruna birlikte mücadele ettik. Sizlere, bu kutlamanın halkı
bir araya getireceğinin sözünü vermiştik. Şimdi sizlerden bunu
gerçekleştirmenizi istiyoruz. Lütfen, hepimiz diz çökelim.”
Bir ulusun en
kıymetli evlatları, hayatlarının en mutlu anında diz çöktüler; ulus da onlara
eşlik etti. “Afrika’nın böylesi nimetlere sahip tek ülkesini, böyle bir savaşa
kurban edemeyiz! Lütfen silahlarınızı bırakın ve bir seçim düzenleyin. Her şey çok
daha güzel olacak.” diye bitirdi sözlerini Drogba. O konuşma, aylarca
yayınlandı ve ülkedeki gerilim azaldı.
Ancak çabaları bununla
sınırlı kalmayacaktı. Drogba, 2007 yılında Afrika’nın En İyi Futbolcusu ödülünü
kazandığında, Başkan Gbagbo ile bir fotoğraf çekimi için Abidjan’a gitti ve
beklenmedik bir istekte bulundu: Fildişi Sahili’nin bir sonraki maçının,
Gbagbo’nun hükümet askerlerine karşı savaşan isyancıların kuzeydeki karargahı
olan Bouaké’de oynanmasını istedi. Başkan kabul etti ve Haziran ayında Les Éléphants, tarihi bir Afrika Kupası
eleme maçında Madagaskar’la karşı karşıya geldi. Drogba, maçtan önce
ayaklanmanın o zamanki lideri Guillaume Soro’yu takdim etti. Sono’nun ayağındaki kramponlarda kendi ismi
ve BARIŞ İÇİN HEP BİRLİKTE sloganı yazıyordu. Drogba 5-0’lık maçın son golünü
attığında tüm stadı dolduran 25.000 kişilik kalabalık, coşku içerisindeydi.
Ertesi gün bir gazetenin manşeti ise şöyle olacaktı: BEŞ GOL, BEŞ YILLIK SAVAŞI
BİTİRDİ.
Savaşın bitmesi
için futboldan çok daha fazlası gerekiyordu elbette. Fildişi Sahili hükümeti ve
isyancı kuvvetler Mart 2007’de bir anlaşmaya varıp Soro’yu Başkan Gbagbo’nun
altında başbakanlık pozisyonuna getirdiler. Tabii ki her şey bir gecede normale dönmedi:
Uzun süredir beklenen seçimler bu yazıyı yazılırken hala gerçekleşmiş değil.
Bu gerçekler yine de Drogba ve Les Éléphants’ın
süreçteki etkisini azaltmıyor, onların Bouaké’ye dönüşü savaş yüzünden
evlerinden kaçan halkın da güven içinde geri dönebileceklerinin habercisiydi. Le Patriote gazetesinden Lassine Koné
şöyle diyor: “Bu işi yalnızca bu takım yapabilirdi. İnsanlar Drogba’nın verdiği
mesaja kulak verdiler. Bunun olmasını da futbol sağladı.”
Drogba stadyumun o
günkü görüntüsünü anımsadığında şimdi bile keyifleniyor, özellikle isyancı
kitlenin çoğunlukta olduğu tribünün avaz avaz milli marşı söyleyişini
unutamıyor: “Ben orada kuzeyliler değil, Fildişi Sahilliler gördüm. Bu dediğime
inanın, futbol önemli bir şeydir.” O gün, savaşın başlamasından bu yana ilk
kez, hükümet yetkilileri isyancıların başkentine adım attı. Hükümet ordusunun
200 mensubu, beş yıldır savaştığı isyancı kuvvetleriyle yan yana ülkenin milli
marşını söyledi.
*
Kutsal
Fildişi, evlatların,
Yüceliğinin
onurlu mimarları,
Hepsi
senin görkemin için birleşti,
Seni
gururla inşa edecekler.
*
Ülkeye böylesi bir
sevinç getiren Fildişi Sahili Milli Takımı, 29 Mart 2009’da dehşet dolu anlara
tanıklık etti. Abidjan’da oynanan Dünya Kupası eleme maçlarından biri için
stadyumu dolduran coşkulu kalabalık izdihama dönüşünce 22 taraftar öldü,
130’dan fazlası da yaralandı. Drogba sonraki gün yattıkları yerel hastanede
yararıları ziyaret etti. Hastanedeki şartlar onu şoke etti. “Küçük bir odada
altı çocuk vardı, bazıları yerde yatıyordu” diyor. “Delilikti bu. Oraya
giderseniz hayatta kalma, iyileşme şansınız azalır. Sebep doktorlar da değil,
çevresel şartlar.”
Yıldız golcü hemen
sponsoru Pepsi ve kulübü Chelsea’yle bir eylem planı hazırladı. 4.4 milyon
dolarlık bağışın tamamı Didier Drogba Derneği aracılığıyla Abidjan’da bir
hastane yapımı için kullanılacak. Hastane ülkenin sıradan vatandaşlarına
pediatri, onkoloji ve jinekoloji alanlarında uzmanlık sunarken Fildişi
Sahili’ne yeni doktorlar kazandıracak ve günde 250 ile 500 arası hastaya hizmet
verecek. Bağışlanan arazinin alımının tamamlanmasıyla geçtiğimiz Kasım ayında
Londra’da bir gece düzenlenerek 675 bin dolar daha toplandı. Davette Chelsea’li
oyuncular ve Afrikalı müzisyen Akon da vardı. Drogba projeyi şu sözlerle
anlatıyor: “Avrupa’da ve dünyanın her tarafındaki tüm insanlara ülkemizi yeniden
inşa edebileceğimizi göstermenin zamanı geldi. Bu büyük bir mücadele.
Dolayısıyla bağışlara ihtiyacımız var. Topladıklarımız da henüz yeterli değil.
Hastaneyi kurmakla iş bitmiyor, işletmek için daha fazla para gerekli.”
Drogba, meslektaşı
George Weah gibi, politik arenaya adım atmayı ise şimdilik düşünmüyor. Hem
Gbagbo hem de Soro’yla arası iyi olan golcü, siyasi fikirlerini açıklamamayı
yeğliyor:
“Ülkemdeki
insanlar bana bundan dolayı saygı duyuyorlar. Çünkü kimi desteklediğimi
bilmiyorlar. Asla da bilmeyecekler. Bulunduğum noktayı seviyorum. Söyleyecek
bir şeyim olduğunda çıkıp söyleyebiliyorum ve konuştuğum zaman, politikacılar
adına değil yalnızca halk adına konuşuyorum.”
Yazı: Grant Wahl
Çeviri: Umut Özel
Yorum Gönder