Birazdan okuyacağınız yazı, ilk olarak 25 Mayıs 2019 tarihinde The Guardian'da yayınlanmıştır. |
Virgil Van Dijk alacalı bir gölgenin ortasında, İspanya'daki yakıcı güneşin parıltısından uzakta. Yüzünde müstehzi bir gülümseme, kafasında gerilim ve tedirginlik gibi kelimeleri tartıyor. Normalde bu zamanların sezonun en zor dönemi olması, günlerin adeta geçmiyor gibi gelmesi gerekir. Hele ki Liverpool'un gelecek Cumartesi Şampiyonlar Ligi finalinde Madrid'de Tottenham karşısına çıkacağı düşünülürse...
Van Dijk, Liverpool savunmasının merkezindeki heybetli performansıyla, takımının sadece tek mağlubiyetle 97 puan kazanmasında büyük pay sahibi oldu ve meslektaşlarınca 2018-19 Premier Lig sezonunun en iyi oyuncusu seçildi. Yine de Manchester City'nin 1 puan ardında kaldılar ve Liverpool'un ünlü şampiyonluk hasreti 30. yaşına bastı.
Spurs karşısında alınacak bir galibiyet ve dolayısıyla altıncı Avrupa şampiyonluğu, Van Dijk ve Liverpool için etkileyici bir sezonun her şeye rağmen mutlu sonla bitmesi anlamına gelecek. Mağlubiyet ve dolayısıyla geçen yılki finalin hatırasıyla katlanacak hayal kırıklığıysa yıkıcı olacak. İki sonuç arasındaki fark o kadar derin ki Van Djk gibi bir adamın bile midesine kramplar giriyor olmalı. Değil mi?
"Hayır" diyor 27 yaşındaki oyuncu: "Ben artık hiç gerilmiyorum."
Cümledeki "artık" kelimesi çok önemli çünkü Van Dijk gibi bir oyuncunun bile bir zamanlar kendi kendini yemesine sebep olan şüpheyle baş etmeyi öğrendiğini gösteriyor. Virgil bir zamanlar Hollanda'da pek çok antrenör tarafından sınırlı bir oyuncu olarak görülüyor ve o antrenörlerin çoğu günün birinde dünyanın en iyi savunmacısı olarak gösterilebileceğini hayal dahi etmiyordu. Buraya gelen yol uzun ve zorlu olmuş elbette. Ama Van Dijk yoluna çıkan engelleri aşıp, tıpkı saha içinde ateşli bir maçta olduğu gibi saha dışında da soğukkanlı bir adam olmayı başarmış:
"Tecrübeyle birlikte" diyor, "tedirginlik de yok oluyor. Liverpool formasıyla Everton'a karşı ilk maçıma çıktığımda heyecandan ziyade tedirginlik hissediyordum. O günkü soğukkanlılığımla kendimi bile şaşırttım."
Kop'un önünde maçı kazandıran golü atması bir yana, Van Dijk gösterdiği performansla Anfield'a geldiği andan itibaren kendisini tüketebilecek dünyanın en pahalı oyuncusu olma baskısına da dur dedi. Bugünlerde, Southampton'a ödenen 75 milyon pound sağduyulu bir yönetimin yaptığı ideal bir hamle olarak görülüyor. Van Dijk, Liverpool'un bir zamanlar adeta dökülen savunmasını öyle değiştirdi ki 2018-19 sezonunda Premier Lig'in en az gol yiyen takımı oldular.
"Bugünlerde gerginlikten çok heyecan var" diye devam ediyor söze. "Geçen yılki Şampiyonlar Ligi finalinden önce de hiç tedirgin değildim. Çok rahattım. 'Hadi sahaya çıkalım ve oynayalım' diye düşünüyordum."
Estepona yakınlarında, Costa del Sol'daki Liverpool kampındayız. Van Dijk neşeyle başını sallayarak anlatmaya çalışıyor: "Sebebi ne bilmiyorum. Yıllar içerisinde öğrendiğim bir şey bu ve varlığından çok memnunum. Gerginseniz şöyle düşünürsünüz: 'Hata yapmak ya da topu kaptırmak istemiyorum.' Böyle yaparak kendi kalitenizi kısıtlarsınız. Yıllar içerisinde hayatta bunlardan çok daha önemli şeyler olduğunu anlamamı sağlayan bir bakış açısı geliştirdim."
Van Dijk, Breda'da Hollandalı bir baba ve Surinamlı bir annenin çocuğu olarak Şampiyonlar Ligi finalinde oynama hayali kurduğu günleri hatırlıyor. Bu büyük hayallerine rağmen Cruyff Sahaları adlı küçük sahalarda Johan Cruyff'un izinden giden kuşağın parlak üyelerinden biri olarak öne çıkamamıştı.
Şimdilerde Milli Takımda kaptanlığını yaptığı, Şampiyonlar Ligi finalinde kendisine rakip olmanın eşiğinden dönen Hollanda'nın yetenekli gençlerinin yanına giden yolu farklı bir rotadan bulacaktı. Henüz 20 yaşında ikinci Şampiyonlar Ligi finalini oynayacak Liverpool'lu takım arkadaşı Trent Alexander-Arnold'dan da farklıydı. Van Dijk, 20 yaşındayken Groningen'de A takıma bile girmekte zorlanan, Willem II altyapısında kendini gösterememiş bir oyuncuydu. Haftanın iki gecesi bir restoranda bulaşıkçı olarak çalışıyordu.
Bugünkü dirayeti o dönemki zor günlerde mi oluştu peki? "Evet. Bence hiç pes etmemenin iyi bir örneği bu. Hayallerin için çalışmaya devam etmenin. Kariyerimin her aşaması sıkı çalışmayla örülü. Her şeyimi verdim ama oyunumun her yönünde hala daha da fazlasını yapabilirim. Belki o zaman haklıydılar. Belki de o zaman bana şans vermemeleri olması gerekendi. Bir orta sıra takımının altyapısındaki genç bir oyuncu için sıradaki hedef ilk dörtteki takımlardan birine gitmektir. Benim de planım buydu ama olmadı."
Marc Overmars'a o dönem Van Djik'ı Ajax'a alması önerilmiş ama o genç savunmacıyı reddetmiş. "Böyle şeyler olabilir" diyor Van Dijk diplomatik bir üslupla. "Benim yerime, bugünlerde Swansea forması giyen Mike van der Hoorn'u seçtiler. Ajax'ta çok iyi bir performans sergilemişti. Bugün 'Ya şöyle olsaydı' demek kolay."
Gel gör ki Van Dijk o zamanlar böyle dingin bir karakter değilmiş: "Evet. Her şeyin çabucak olmasını istiyordum. Groningen’in U23 takımında ilk 11 çıkıp A takımda yedek kalmayı kaldıramadım. 'Neler oluyor' diyip teknik direktör Dick Lukkien'e gittim. Onunla münakaşalara girdim, 'Böyle bir şey nasıl olabilir' diyordum. Ama o dönem çok şey öğrendim. İnsan olarak olgunlaştım."
"O zaman ilk kez kendi ayaklarım üzerinde duruyordum ve istediğimi alamamakla başa çıkmayı öğrenmek zorundaydım. Antrenmanlara bisikletle gelip gidiyordum. Bir sonraki sezon da aynı durumdaydım. Neyse ki çok çalıştım, gelişmeye devam ettim ve bugün Dick'le hala temas halindeyiz. Şimdi FC Emmen'in teknik direktörlüğünü yapıyor. Harika bir teknik adam ve benden en iyi verimi almayı başardı. Tembel biri olduğumu bildiği için, zaman zaman beni daha iyi olmaya zorladı. O zamanki mantalitemle yalnızca ikili mücadeleleri kazanacak kadar çaba gösteriyordum. Dick beni zorlamaya ve bazen de sinirlendirmeye devam etti. Zordu ama işe yaradı. O sezon bitmeden A takımda ilk maçıma çıktım. Bugün ona minnettarım."
2011'de apandisti patlayan Van Dijk iki hafta hastanede yatmış ve karınzarındaki ağır iltihap yüzünden kısa süreli bir hayati tehlike atlatmış. Önce kısık bir sesle "Bunu konuşmak istemiyorum" diyor. Ama güleryüzlü tavrını bozmayıp bir an duraksadıktan sonra konuşmaya başlıyor: "Basit bir şey değildi. Hayatımda ilk kez kendi ayaklarım üzerinde durduğum bir zamandı. Yemek yapmayı beceremiyordum. Başka bir futbolcu arkadaşımla yaşıyordum, o yaşlarda böyle şeylerin kolay olduğunu sanıyorsunuz. Sadece antrenman yapıyorduk. Yemek pişirmekle uğraşmıyorduk. Yemek yemeye dışarıda bir yerlere gidiyorduk. Öyle sağlıksız beslendim ki apandisitim bundan etkilendi. Buna devam edince de patladı. Zor bir zamandı. O olaydan sonra beslenme hakkında çok şey öğrendim, yaşadığımız her şeyin değerini bilmemiz gerektiğini anladım."
10 gün boyunca yürüyememiş ve hatta sahip olduğu her şeyi annesine bıraktığı bir vasiyeti bile imzalaması gerekmiş. "İnsan böyle bir şey yaşadığı zaman düşünecek çok vakti oluyor. Bugün sahip olduğum her şeye minnetle bakıyorum. Hayatta futboldan çok daha fazlası olduğunu biliyorum. Bir ailem var ve her şeyden önemlisi mutlu ve sağlıklı olmak."
Van Dijk, Groningen'le 62 maça çıktıktan sonra Celtic’e transfer oldu. Kariyerinin yükseliş dönemi de bu transferle başladı. Glasgow'a gittiğinde yaşadığı kültür değişimi sorulduğu zaman gülüyor: "Çok büyük bir değişimdi. İngilizcem iyiydi ama İskoç aksanı tamamen farklı. İnsanlar konuşmaya başladığı zaman hiçbir şey anlamayıp yalnızca kafa sallayarak onayladığım zamanları hatırlıyorum. Celtic'e gitmek, Hollanda takımları için durumu değiştirmemiş olsa bile benim için harika oldu. Büyük kulüpler yeteneklerimden hala şüphe ediyordu çünkü İskoçya'da standardın çok da yüksek olmadığını düşünüyorlardı. Ben yine de çok çalışmaya devam ettim, kendime her zaman inandım. Celtic taraftarı da inanılmazdı. Kulüpleri için yaşıyorlar ve ölmeye de hazırlar. Bu benim sevdiğim bir şey: Gerçek taraftar, gerçek tutku. Liverpool'a gelmeye de bu nedenle karar verdim zaten."
Tedirginliğe karşı bağışıklığı olsa da Van Dijk bu ayın başında Liverpool'un Barcelona'yı 4-0 mağlup ettiği maçın ardından zihnini ve vücudunu saran adrenalini durdurmakta zorluk çekmiş. "Pek uyuyamadım. Belki iki saat. Tam anlamıyla delilikti. Stadyuma geldiğimiz andan itibaren özel bir şeyler olacağını hissettik. Origi erkenden golü bulunca o inancı hissettik. O akşam her şey mükemmeldi. Ama şanslı olduğumuz için değil. Bu sonucu tam anlamıyla hak ettik çünkü herkes Barcelona'ya karşı 3-0 gerideki bir takımın başaramayacağını söyler. Messi bir şekilde gol atar deniyordu ki bir gol bile atsalar tur imkansız hale geliyordu. Ama başardık."
Van Dijk kariyerinin en görkemli anını yeniden hatırlarken sırıtmadan duramıyor: "Delilikti. Tarifi mümkün değil. Umarım sonuna kadar gider ve o geri dönüşü daha da değerli hale getirmeyi başarırız."
Diğer yanda Spurs, Ajax'a karşı daha da dramatik bir geri dönüş yapmayı başardı. Liverpool'dan sonraki akşam Ajax'a karşı toplamda 3-0 geri düşüp Lucas Moura'nın 90+6'da turu getiren golle tamamladığı hat-trick'le Van Dijk'ın Hollanda'dan takım arkadaşlarını çimlere yıktılar: "Sonuca inanamadım. Maçtan sonra kendileriyle gurur duymaları gerektiğini söyledim. Çok eleştirel davranmak isterseniz Ajax'ın ikinci yarıda kendi oyununu oynamayıp yenildiğini söyleyebilirsiniz. Ama bütün sezon olağanüstüydüler, Ajax ve Hollanda futbolunun iddiasını yeniden Avrupa'ya gösterdiler."
Spurs grup aşamasında da tabir caizse mezardan çıktı: İlk üç maçta 1 puan aldıktan sonra geri dönüp gruptan çıktılar, daha sonra da inanılmaz bir çeyrek final eşleşmesinde Manchester City'yi elediler. Tottenham taraftarı bir yandan klişeye boğulup bu kupanın takımın kaderinde olduğunu söylerken bir yandan da Liverpool'un üzerindeki kupa kazanamama baskısından yararlanmaya çalışıyor.
Van Dijk bunu da önemsemiyor: "Liverpool her zaman baskı demektir. Bunun keyfini çıkarmalıyız. Kazanma şansımız var ama bu onlar için de büyük bir maç. Onlar da asla pes etmediklerini gösterdiler. Hazır olmamız gerekiyor."
Liverpool bu sezon ligde oynadıkları iki maçta da Spurs'ü 2-1 mağlup etti ama Anfield'daki son karşılaşmada ev sahibi taraftar ecel terleri döktü. Bitime 5 dakika kala skor 1-1'ken Van Dijk, Son Heung-min ve Mousa Sissoko’ya karşı ikiye bir kaldı. Sissoko kaleye doğru sokulurken Son sağdan çılgınlar gibi boş alana doğru koşuyordu. Van Dijk ustalıklı bir muhakemeyle Son'un önünü kapatıp Sissoko'nun kaleye yaklaşmasına izin verdi. Son'a pas atma seçeneği Van Dijk tarafından kapatılınca Sissoko zayıf sol ayağına güvenmeye karar verdi. Ölümcül gol tehdidi olan Son'u devre dışı bıraktığını anlayan Van Dijk bu kez de Sissoko'nun önünü kapatmak için hamle yaptı. Spurs'lü orta saha panikleyince topu farklı bir şekilde dışarı attı. Liverpool derin bir nefes aldı ve birkaç dakika sonra Alderweireld'in kendi kalesine attığı golle Anfield çılgına döndü.
Van Dijk topa dokunmadan golü önlediği pozisyonla ilgili mütevazı: "İşe yaradı ama Sissoko golü atsa o kadar da akıllıca gözükmeyecekti. Bir stoper tecrübe kazandıkça daha iyi oluyor." Böyle anlar Van Dijk'a sezonun oyuncusu ödülünü getirdi. "PFA ödülünü kazandığım için çok gururluyum çünkü genelde bu ödülü bir hücumcu ya da orta saha oyuncusu alır. Sonraki yıllarda dönüp baktığımda daha da fazla gurur duyacağım."
Van Dijk kendi oyunu verirken iki seçenek arasında kalmış: "Raheem Sterling ve Bernardo Silva'dan birini düşünüyordum. Bernardo olağanüstü bir oyuncu ve harika bir insan. Onunla birkaç kez sohbet ettik. Gelecek yıllarda City için çok önemli bir isim olacak. Ama Raheem çok büyük gelişme gösterdi, bu nedenle oyumu ona verdim. City'den dört ya da beş oyuncuya daha oy verebilirdim, gerçekten harikaydılar. Ama onlara da bizim takımdan dört ya da beş seçenek daha sunabiliriz. Trent, Sadio, Gini..."
Groningen günlerinde tanıştığı Rike'yle 20 yaşından bu yana beraber: "O günden bugüne birlikte olgunlaştık, şimdi iki küçük kızımız var. Babalık insanı değiştiriyor, bu tartışılmaz bir şey. Futbolda zor anlar yaşıyorsunuz ama eve gidip eşinizi ve çocuklarınızı gördüğünüzde hepsi geçiyor. Barcelona'ya kaybettiğimizde kötü hissettim ama eve gidip yaşadıklarımızı düşündüğümde geçti. Bu tür şeylerle çok iyi baş ediyorum."
Van Dijk çok fazla hayır işi yapıyor ama Merseyside'daki futbol yazarlarından bu tür şeyleri basına yansıtmamalarını rica ediyor: "Ben sadece normal biri olmayı tercih ederim. İnsanlara yardım edebiliyorsam kesinlikle ederim. Rike de bu konuda çok hevesli, zaman zaman böyle şeyler yapıyoruz. Çok duyulmaması daha iyi. Liverpool'da bir dernekle çalışıyoruz. Ailelere yardım ediyoruz, aynı zamanda Nepal'daki bir yetimhanenin elçileriyiz. Bazen küçük şeyler yapıyoruz. Örneğin bir krampon imzalıyorum ya da birisini maça davet ediyorum. Bizim için çok küçük şeyler, başkaları için çok büyük jestler olabiliyor. Böyle şeyler yapabildiğimiz için memnunuz ama insanların onlardan daha iyi olduğumuzu düşünmelerini istemiyoruz. Biz hepimiz eşitiz."
Ne yazık ki bir Şampiyonlar Ligi finalinin iki taraf için de eşitlikle bitmesi mümkün değil ve bu seneki finalde kaybedenin canı çok yanacak. Liverpool için müthiş oynadıkları bir sezonu kupasız bitirme ihtimali özellikle kalp kırıcı olacak mı? "Elbette kaybederseniz canınız acır. Ama dünyanın sonu değil. Yapabileceğimiz tek şey sahada her şeyimizi vermek ve sonunda kupayı alan onlar olsa bile pişman olmayacağımız bir oyun oynamak. Kaybetmeyi ya da Premier Lig'i 1 puanla kaybettikten sonra Şampiyonlar Ligi'ni de finalde kaybedersek bunu nasıl aşacağımızı düşünmüyoruz. Bunları düşünmeye değmez. Ben sadece tecrübemiz ve yeteneğimizle en iyi oyunumuzu nasıl oynayacağımızı düşünüyorum."
"Şampiyonlar Ligi'ni kazanırsak sonraki üç maçımızdan ikisi Community Shield ve Süper Kupa olacak. Üç maçta üç kupa kazanabiliriz. Biz buna ulaşmak için çabalıyoruz. Premier Lig'i kazanmaya yakındık, olmadı ama şimdi Şampiyonlar Ligi'ni, büyük kupayı kazanma şansımız var. Bunun için her şeyimizi vereceğiz."
Yazı: Donald McRae
Çeviri: Anıl Can Sedef & Niko Yenibayrak
Yorum Gönder