Bizi Twitter'dan takip etmek için: @sotatercuman
Çeviri arşivimize ulaşmak için tıklayın.


Soyunma Odalarında Geçen Hayatım

Birazdan okuyacağınız yazı 24 Kasım 2014 tarihinde Deadspin'de yayınlanmıştır.
İnsanların ilk sorduğu sorunun penislerle ilgili olduğu nadir işlerden birine sahibim. Pekâlâ, ilk gördüğüm Reggie Jackson’nınkiydi. Ve evet, dehşete kapılmıştım. 22 yaşındaydım ve Fort Worth Star-Telegram için spor haberleri yapan ilk kadın muhabir olmuştum. O zamana kadar sadece ufak tefek işlerde görev alıyordum: Lise maçları, baba-kız çiftler takımları ve Hacky Sack gösterileri gibi... Ama Eylül ayının sonlarında editörüm, benden Bay October lakaplı bu oyuncuyla, play-off’lara kalamamanın nasıl bir his olduğuna dair bir röportaj yapmamı istedi.

Hemcinslerimle ilgili bazı hikâyeler duymuştum: Bazı meslektaşlarım  kulüp  binasının kapısında kasten bekletildikleri hissine kapılmıştı. Sizden not defterinize asla bakmamanız bekleniyordu. Aksi takdirde oyuncu, onun kasıklarına baktığınızı düşünebilirdi. Her zaman hazır cevap olmalıydınız. Ukala cevaplardan çok iyi haberler yapmakla ilgilenseniz bile, bu gerçek değişmiyordu.

8 Mart 2015 Pazar 1 Comment

Ronnie O'Sullivan'la Öğle Yemeği

Birazdan okuyacağınız yazı, ilk olarak 11 Ekim 2013 tarihinde Financial Times'da yayınlanmıştır.

Londra'nın Canary Wharf bölgesinde yer alan Roka adında şık bir Japon-füzyon restoranındayım. Öğle tatilinde sohbet edip yemek yemeye gelmiş bankacılarla dolu masaların arasında dünyanın en yetenekli ve en karmaşık sporcularından birini bekliyorum. Snooker'ın toplamda beş kez en büyüğü olmayı başaran Ronnie O'Sullivan, daha önce de birkaç kez geldiği bu restoranda, bu kez son Dünya Şampiyonu unvanıyla oturuyor. 37 yaşındaki efsane, yumuşak bir Essex aksanıyla neden burayı seçtiğini anlatıyor: "Burası evime çok yakın ve yemekleri de çok güzel." Tam o sırada gözü, yakınlardaki bir masaya servis edilen kabuklu kaplan karidesine kayıyor.

Snooker masasını nefes kesici bir hızla temizleyebilmesi nedeniyle Roket lakabıyla anılan O'Sullivan, pek çoklarınca oyunun gördüğü gelmiş geçmiş en yetenekli oyuncu olarak kabul ediliyor. Başka hangi oyuncu bir yıl boyunca profesyonel snooker oynamamış olmasına rağmen geri dönüp takvimin en prestijli turnuvasını, Sheffield'daki Dünya Şampiyonası'nı kazanabilirdi ki? Roger Federer'in tenise bir yıllık bir ara verdikten sonra Wimbledon'ı kazandığını hayal edin...

18 Şubat 2015 Çarşamba Leave a comment

Rafael Nadal

Birazdan okuyacağınız yazı, ilk olarak 10 Ocak 2014 tarihinde Financial Times'da yayınlanmıştır.

Rafa Nadal inanmıyor. Asla inanmadı ve hiçbir zaman da inanmayacak. Ve ona göre başarısının, yani; 2014 sezonunu Avustralya Açık'ta dünya bir numarası olarak açmasının, 13 grand slam şampiyonluğu kazanmasının ve dünyanın en sevilen ve başarılı sporcularından biri olmasının sırrı, bu inançsızlık.

Peki inanmadığı şey ne? Thames Nehri'nde tekne gezintisi yaptığımız bir gece yarısı anlatmaya başlıyor: "Övgülere, başarıya. İnsanların düşündüğü ya da rakamların söylediği kadar iyi olduğuma." Neden? "Çünkü inandığım an, her şey biter. Ben biterim." Bitmek mi? "Evet."

9 Şubat 2015 Pazartesi 1 Comment

Çevirmenin Notu #2

Uzun bir aradan sonra selam. Hoşbeşi kısa tutup direkt konuya girelim: Vermek zorunda kaldığımız bu uzun aradan biz de sizin kadar memnuniyetsizdik. Ama bir yandan iş güç, diğer yandan birkaç yeni gelişme blog'un ritmini biraz yavaşlattı. İş güç (ya da okul), herkesinki gibi, bir yoğunlaşıyor bir rahatlıyor. Bu konuda pek anlatılacak bir şey yok.

Ama Yazıhane'ye katılmamızın bazı okurların kafasını karıştırdığını fark ettik. Dolayısıyla bu konuda birkaç şeyi netleştirmek gerekiyor: Şota'nın Tercümanları blog'u bitmedi ve umuyoruz ki uzun bir süre de öyle bir şey olmayacak. Türkçe Meali, Yazıhane işbirliğiyle oluşturduğumuz, (yine yabancı spor yazılarının çevirisini kapsayan) yeni bir fikir. Sayfa tasarımındaki fark, zaten dikkatinizi çekmiştir ama içeriğin farklılığı da zamanla daha iyi anlaşılacaktır diye umuyoruz.

Kısacası: Spor yazıları okumayı seviyorsanız bir gözünüz burada, diğeri Türkçe Meali'nde olsun. Daha uzun bir zaman ikisinde de ilginizi çekecek şeyler olmaya devam edecek.

8 Şubat 2015 Pazar Leave a comment

Dennis Bergkamp: Benim Hikayem - Şef


28 Eylül 2002’de, üç buçuk yıl önce şampiyonluğu kaybettiği Elland Road'a o günkünden çok farklı bir havayla geri dönen bir Arsenal takımı vardı. Leeds taraftarı misafir takımı alkışlara boğuyordu. Yorkshire'lılar da herkes kadar futboldan anlıyor ve takımlarını 4-1'lik skorla darmadağın eden güçlü, teknik ve yenilikçi oyunun hakkını vermekten çekinmiyordu. Ev sahibi takımın taraftarları Topçular'dan imza almak için sıraya girerken Leeds teknik direktörü Terry Venables, yeni Arsenal'in önceki 10 yılda ligi hakimiyeti altına alan Manchester United'dan çok daha iyi olduğunu ve onların ancak 70'lerin başındaki muhteşem Ajax takımıyla karşılaştırılabileceğini söylüyordu.

O Arsenal kadrosunun Yenilmezler lakabıyla anılması için o günlerin üzerinden iki yıl geçmesi gerekecekti ama onlar neredeyse her hafta futbol tarihine yeni sayfalar ekliyordu. 2001-02 sezonunu duble yaparak kapatan Yenilmezler, Leeds'teki skorla beraber üst üste 47 maçta gol atıyor ve art arda 22. deplasman maçından yenilgisiz ayrılarak Chesterfield ve Nottingham Forest'ın paylaştığı rekoru tarihe gömüyordu. İzleyenlerin çoğu Arsenal'in rahatlıkla ligi kazanacağını düşünüyordu (ama sezon sonunda haksız çıkacaklardı) . BBC'nin web sitesi ise daha o günlerde klişe haline gelen bir soruyu manşetten soruyordu: "Arsenal, İngiltere tarihinin en iyi takımı mı?" Arsene Wenger, o dönem boyunca büyük oyun planının neredeyse mükemmel biçimde uygulanıyor olmasına dikkat çekmemeye özen gösterse de o maçtan sonra takımının tüm sahada pozisyonları değişip her bölgeden tehlike yaratarak "harika bir futbol, Total Futbol" oynadıklarını söyledi.

5 Ocak 2015 Pazartesi Leave a comment

« Önceki Kayıtlar Daha Yeni Kayıtlar »
Blogger tarafından desteklenmektedir.

İzleyiciler