Bizi Twitter'dan takip etmek için: @sotatercuman
Çeviri arşivimize ulaşmak için tıklayın.


Retrospektif #3: Haaland Fenomeni

Birazdan okuyacağınız yazı ilk olarak 5 Kasım 2019 tarihinde FourFourTwo.com'da yayınlanmıştır.

Bu Salı gecesi RB Salzburg, Napoli deplasmanına çıkarken Erling Braut Haaland da Avrupa futbolunun parlak ışıklarının altında bir kez daha sahneye çıkacak.

Haaland, Şampiyonlar Ligi’nde Avusturya Bundesliga’dan daha fazla gol attığı alışılmışın dışında bir Ekim ayını geride bıraktı. Aradaki farkı merak edenler için hesap çok net: İki lig arasındaki bariz kalite uçurumuna rağmen Avrupa’da her 3 gol için Avusturya’da 1 gol attı. Zaten Haaland’ı futbol dünyasında şu anda bulunduğu konuma taşıyan da Avrupa’da yarattığı bu fark oldu. Üç maçta attığı 6 gol, onu büyük kulüpler nezdinde 2019’un Kesinlikle Sahip Olunması Gereken Öğesi hâline getirdi. Yaklaşık 20 kulübün Haaland’ın peşinde olduğu söyleniyor.

Bu artık futbol takviminin bir parçası hâline gelen, her yıl duymaya başladığımız yaygaralardan biri. Artık her yıl bu tip bir oyuncu çıkıyor. Geçen yıl Joao Felix’ti, ondan önceki yıl Frenkie de Jong ve 2016’da da Renato Sanches’ti.

Haaland’ın da keşfetmeye başladığı üzere, bu süreç bir formüle oturtulacak kadar kalıplaşmış bir hâle geldi: Genç bir oyuncu kendi yaş grubundakiler arasında öne çıkar, performansı muazzam bir ilgi toplar, daha sonra da onun en büyük kulüplere olabilecek en kısa sürede transfer olmasının şart olduğuna karar verilir.

Buna uygun biçimde, Eylül ayında Gent’e karşı yaptığı hat-trick’ten bu yana Haaland’ın adı dedikodu köşelerinde istikrarlı bir biçimde büyük bir transferle yan yana yer alıyor. Bu durumun gösterdiği iki şey var: Birincisi, dijital medyanın transfer şehveti ve (beraber anıldığı kulüplerin konumuna bakınca) onun profilindeki futbolcuların sporun zirvesine doğru itilmesi konusundaki telaş.

Bu konuyu anlatmak için çok klişeleşmiş de olsa dağın zirvesine tırmanış benzetmesinden daha uygun bir metafor yok. Yükseklere tırmanırken yapılacak en doğru şey, sürecin aşamalara ayrılmasıdır. Metre metre yukarı çıkarken bedenin değişen havaya uyum sağlaması için ara verilmesi gerekir.

Bu metafor futbol için uyarlandığında, durumunuzda büyük değişikliklere sebep olacak dev adımlara karşı çıkan bir öğüt hâlini alıyor. Bir kariyeri ani ve çarpıcı bir değişikliğe maruz bırakmamak, o kariyeri aslında daha az tehlikeye atıyor. Yükseklere çıkıldıkça incelen havanın yıpratıcılığı futbolda yerini büyüyen medya ilgisine, taraftar beklentisine ve boşa harcanmış para olarak anılma riskinin yarattığı travmaya bırakıyor.

David Ornstein geçtiğimiz günlerde The Athletic’teki köşesinde Haaland’ın taraftarlardan gelen transfer çağrılarından bıkıp üyesi olduğu bir Manchester City Facebook taraftar grubundan ayrılmak zorunda kaldığını ortaya çıkardı.1
           
Ornstein ayrıca Haaland’ın etrafını çeviren atmosferden duyduğu bıkkınlığı son dönemde verdiği röportajlarda bilhassa ifade etmeye başladığını aktardı. Oyuncu bu durumu “sıkıcı” olarak nitelendirip bezginlik derecesini söylemesi istendiğinde de “10 üzerinden 9.9” diyormuş. Şu anda hayatının ne kadar heyecan verici olması gerektiğini düşününce, bu gerçekten çok yazık.

Bu durumla ilgili yapılabilecek ikinci tespit ise şu: Pazarın kendi içindeki çarpıklık bu sonucu ortaya çıkarıyor. Paris Saint-Germain, Manchester United, Manchester City gibi astronomik zenginliğe sahip gerçek finansal avcıların serveti artık gelişimlerini yarı yarıya tamamlamış oyunculara “birinci sınıf” bonservisler ödeme konusunda ikna olmalarını sağladı. Hepsi bu oyuncuların yetenek ve tecrübelerine daha uygun hamleler yaparak yukarı çıkmaları için köprü olacak bir kulübe giderlerse, değerlerinin bir anda gerçekçi olmayan seviyelere çıkmasından korkuyor.

Günümüzdeki durum genç oyuncunun ve istisnasız biçimde komisyon meraklısı menajerinin işine geliyor olabilir elbette. Ama şurası muhakkak ki her zaman oyuncunun çıkarına olmuyor ve belki de daha önemlisi genel anlamda futbolun çıkarına hizmet etmiyor.

Bu ikinci nokta fazlasıyla önemli, çünkü öyle gözüküyor ki bu oyuncular her zamankinden çok daha kısa süre içinde gökyüzünde yükselmeye başladılar. Örneğin Luka Jovic tipinde bir oyuncu Eintracht Frankfurt’ta iki sezon geçirdikten sonra doğrudan kendini Real Madrid’de bulabiliyor.

Haaland da onu takip edecek, bu kaçınılmaz. Madrid’e gitmeyecek belki, ama tam anlamıya hazır bir oyuncu olmasının beklendiği bir ortamda kendini bulacak olması kesin gibi. Doğal olarak henüz keskinleştiremediği özellikleri sebebiyle muhtemelen daha az süre alacak.2 Ama önünde sonunda bu seviyede bir kulübe transfer olacak çünkü hangisi olursa olsun o kulüp, onu diğerlerine kaptırmak istemeyecek. Futbolun en yüksek ve değerli seviyesine gerçekten oraya ait olduğu için değil, bir önlem almak için çıkarılacak.3

Bu senaryonun oyuncuya yaratabileceği zarar ortada, buna karşı çıkan yazılar defalarca yazıldı. Daha güç algılanan fatura ise futbol piyasasının orta sınıfına çıkarılıyor. Oyuncuları alınıp satılan birer eşya olarak gören kültür futbol üzerinde seyreltici bir etkiye neden oluyor. Eskiden taraftarlar oyuncuların ara dönemlerini daha uzun süreliğine izleyebilme keyfine sahipti. O oyuncunun önünde sonunda futbol dünyasının zirvesine transfer olacağını, sonsuza dek takımda kalamayacağını bilirlerdi. Ama bu transfer ancak bir kupa kazanılır veya elle tutulur bir şeyler başarılırsa gerçekleşirdi.

Günümüzde bu geçiş noktaları artık yok. Ronaldo, 2019 yılında parlasa PSV’de ya da Barcelona’da oynamazdı. Muhtemelen 100 milyon pound’a Cruzeiro’dan bir büyük kulübe transfer olurdu. Gareth Bale, Tottenham’da oynamaz; Rafael van der Vaart, Hamburg’a gitmez ya da Luis Suarez beş yılını Eredivisie’de geçirmezdi.

Güzel şeylerin finansal açıdan ortalama yerlerde var olmalarına artık izin verilmiyor ve bunun gerçekten oyuncunun yararına olup olmadığı sorusu ise, en iyi ihtimalle, ikinci planda kalıyor.

Yazı: Seb Stafford-Bloor


Çeviri: Güner Çalış & Anıl Can Sedef


1 Ç.N.: İskandinav oyuncuların popüler olduğu Premier League’in ilk dönemlerinde Haaland’ın babası Alf-Inge de Nottingham Forest, Leeds United ve Man City formalarını giymişti. United’ın iki ezeli rakibi Leeds ve City ile bağlantıları olan biri olarak, oğul Haaland’ın Solskjær’in yanına gitmesi sahiden enteresan olacaktı.

2 Ç.N.: Baba Alf-Inge ve menajer Raiola gibi iki güçlü figürün etkisi olsa gerek, Haaland neyse ki kendini böyle bir senaryonun içine atmadı. Haaland gibi olun.


3 Ç.N.: Real Madrid’in son yıllarda bu akımın öne çıkan kulüplerinden biri olduğu söylenebilir. İşlenmemiş genç yetenek transferlerini epey sıklaştırdılar.

28 Nisan 2020 Salı

Yorum Gönder

Blogger tarafından desteklenmektedir.

İzleyiciler