Bizi Twitter'dan takip etmek için: @sotatercuman
Çeviri arşivimize ulaşmak için tıklayın.


Retrospektif #9: Sporda Şiddetin Dayanılmaz Cazibesi

Bu yazı ilk olarak 28 Kasım 2018 tarihinde The Ringer'da yayınlanmıştır.


Copa Libertadores finalinin ertelenmesine ve başka bir şehire taşınmasına yol açan son olaylar sarsıcıydı ama bir yandan da şaşırtıcı değildi. Biber gazı, çevik kuvvet polisi ve yaralanan oyuncular, şiddeti spordan bütünüyle koparamayacağımızı hatırlattı; şiddet, futbol müessesesinin temel bir parçası.



CONMEBOL Başkanı Alejandro Domínguez, olayların ardından medyaya bir açıklama yaptı.

“Hafta sonunda yaşadıklarımıza futbol diyemeyiz” dedi. “Bu, ortadan kaldırmamız gereken bir hastalık.”

Arjantin’in en büyük iki takımı Boca Juniors ve River Plate, tüm Güney Amerika’dan kulüplerin katıldığı Copa Libertadores’te finale kalmışlardı. Boca ve River ezeli rakiplerdi, ikisi de Buenos Aires takımıydı; gerginlik stratosfere tırmanmış ve oradan asla inmemişti. Final maçının Boca’nın stadyumu La Bombonera’da 11 Kasım’da oynanan ilk ayağında takımlar 2-2 berabere kalmıştı.

Normalde cumartesi günü oynanması gereken rövanş maçından önce, Boca’nın takım otobüsü River’ın stadyumu El Monumental’e doğru gitmek üzere Buenos Aires sokaklarında yol alıyordu. Bu esnada, River taraftarlarının iyi bilinen bir maç önü toplanma alanı olan Avenida Monroe’dan da geçmeleri gerekti. Otobüs köşeyi dönmeye çalışırken River forması giymiş yüzlerce taraftar otobüsün önünü kesti. Araca saldırdılar. Taş atıyor, şişe atıyor, camları kırıyorlardı. Tuzla buz olan camlar, Boca oyuncularının üzerine yağdı. Otobüse eşlik eden polis, konvoyu çeviren kalabalığı dağıtmak için biber gazı kullandı. Rüzgarın etkisiyle biber gazı otobüsün içine sızdı.

“Futbolda şiddetin yeri yok” diyordu Domínguez medyaya. “Tutku, şiddetle aynı anlama gelmemeli.”

Boca oyuncuları en sonunda El Monumental’e ulaştıklarında, maçın ertelenmesi için talepte bulundular. O anda bilindiği kadarıyla en azından bir oyuncunun -Boca kaptanı Pablo Pérez- gözünde kırılan camlardan ötürü yaralanma vardı. Diğerlerinin vücudunda kesikler oluşmuştu; hepsi biber gazından dolayı hırıldayarak konuşuyor ve öksürüyordu. Güney Amerika futbolunun yönetici organı CONMEBOL, maça çıkmalarının şart olduğunu söyledi. Maça uluslararası çapta büyük ilgi vardı. FIFA başkanı maçı izlemek üzere şehre gelmişti. Fox televizyonu maçın yayın haklarını almak üzere yüklü bir para ödemişti. Hastaneye kaldırılan iki oyuncu, Pérez ve Gonzalo Lamardo, CONMEBOL’un doktorları tarafından muayene edildi ve maçın iptaline sebep olacak bir durum bulunamadığı söylendi. Taraftarların stadyuma alınmasına başlanmıştı.

Boca kararı protesto etti. River yöneticileri de maçın ertelenmesi fikrine kapalı değillerdi. CONMEBOL maçın başlangıcını ertelediğini açıkladı ama tümden iptal ettiklerini söylemekten kaçındı. Daha sonra maçın başlangıcını bir kez daha ötelediler ve sonra da bir kez daha. Kalabalık sabırsızlanıyordu. Stadyumun dışında, bileti olmayan taraftarlar içeriye hücum etmeye çalıştı ve polisle çatıştı. En sonunda, dördüncü kez değiştirilen başlama saatine dakikalar kala, CONMEBOL yetkilileri maçın pazar gününe ertelendiğini açıkladı. Daha sonraları bu erteleme bir kez daha tekrarlanacak ama bu kez bir süre verilmeyecek ve CONMEBOL’ün Paraguay’daki genel merkezinde yapılacak toplantıdan çıkacak haber beklenecekti.

“Şiddetin futbolda yeri yok.” Bu tam da bir tür şiddet olayı patlak verdikten sonra insanların sanki tersi bir durum varmış gibi göstermek için sürekli söylediği bir şey ve bana öyle geliyor ki bunu söyleyen birisi ya yalan söylüyordur ya da meseleyi hiç anlamamıştır. Elbette şiddetin futbolda bir yeri var. Şiddetin her sporda -derin, temel nitelikte, silinemez- bir yeri var. Şiddetin kökenlerine yakınlığı, sporun bize sunduğu tek şey değil ama bu müessesenin öylesine temel bir parçası ki o olmasaydı izlemeye değer ne kalırdı ya da acaba izlemek ister miydik, bilemiyorum. Bu bağlamda düşünecek olursak “Tutku, şiddetle aynı anlama gelmemeli” demek manasız bir beyandan başka bir şey değil, çünkü spora duyulan tutkunun köklerine inecek olursanız şiddetle iç içe geçmiş olduğunu görürsünüz. Birine (tutkuya) izin verirseniz, diğeri de arkasından gelir. Bizler tarihin her döneminde birbirinin kalesini yıkma hasreti çekmiş bir canlı türüyüz.

Buradaki mesele, spordaki şiddet ‘hastalığının’ ‘ortadan kaldırılması’nın mümkün olup olmadığı değil. Bu mümkün değil ve bu sektöre yön verenler dahi böyle bir şeyin gerçekleşmesini istemez; çünkü geniş kitlelere hitap eden sporların şu anki tüketim biçimi, sanki hiçbir plana sahip olmadan tuhaf bir şeyler yaparak köşeye dönmeyle ilgili o çok eski Twitter şakasını andırıyor:1

  1. Geniş kitlelerin duygularını öylesine hareket geçir ki rastgele seçilmiş birtakım düşmanlara taşlarla saldıracak düzeye gelsinler
  2. ???????
  3. Bu yaşananlar aracılığıyla para kazan

Bir gol için çılgınca bağırmak, oyuncular arasında çıkan kavgayı gülerek izlemek, bir mağlubiyetin ardından duvara yumruk atmak, tuttuğumuz takımın renklerinde giyinmek - öyle sanıyorum ki hepimiz böyle şeyler yaptık. Bu tip şeyler yapmak için para harcadık ve cebimizden böyle bir para çıkmasının sebebi kibar, barışsever ruhlar olmamız değil ama şiddete başvurmadan tam da o eşikte durmanın verdiği muhteşem histi. Sizi gerçek çılgınlıktan ayıran o ince zarın birkaç saatliğine görünmez olması, tüm o salı günlerinin monotonluğuyla başa çıkmakta gerçek bir zindelik sağlıyordu. Sporseverlik fikri bu yüzden, o iki yüzlü büyük adamların ve aptal sesli TV yorumcularının ölüme terk etmeye çalışmasına rağmen, nihayetinde harika bir şey; çünkü özünde şunu söylüyor: “İnsan doğası böyle bir şey, doğamızın bazı tehlikeli kısımlarına ulaşmadan varlığımızı sürdüremeyiz ama bunu yapacaksak da bir tür kural koymamız, oyun içinde bir oyun üretmemiz gerekiyor ki bu tehlikeli kısımları keşfederken kendimizi ortadan kaldırmayalım.”

O hâlde mesele, sporun bir alt metni olarak her anında ve her yerinde olan şiddeti, nasıl ana metin hâline gelmekten kurtarabiliriz, buna dönüşüyor. Başka türlü ifade etmek gerekirse, meselemiz dışarıdan gelen bu kötülüğü nasıl ortadan kaldırırız değil; farkında olduğumuz ve sürdürmeye devam ettiğimiz bir ilişkiyle bağlı olduğumuz bu kudreti nasıl dizginleriz oluyor. Şiddete dönüşmesine izin vermeden, o ince çizgide kalmaya devam ederek; bu hissiyatı deneyimlemeyi nasıl sürdürebiliriz? Bu noktada sıkıcı, heyecan verici olmayan şeyler büyük önem taşıyor: kurallar ve prosedürler, şeffaflık, istikrar. Politikalar. Normlar. Listeler.

Bu sebepten ötürü, CONMEBOL’ün Copa Libertadores finali kapsamında aldığı kararlar, bana açgözlü ve ödlekçe davrandıklarına dair yargının çok da haksız olmadığını düşündürüyor. Futbolun şiddet ile ilişkisini yanlış biçimde değerlendirerek, futbol yöneticileri adeta bu durumun güçlenmesine daha da yardımcı oluyor. Kendi kararsızlıklarının yarattığı belirsizlik atmosferi, tam da futbol ile ilişkili şiddetin patlak vermesine olanak sağlayacak türden. Böyle bir atmosfer yaratarak insanın sınırlarını zorluyorsunuz. Patlama noktalarına kadar insanların üzerine gidiyor ve böylece çeşitli türden gerekçeler öne sürerek kendinizi ve kulübünüzü temize çıkarmış oluyorsunuz.2

Salı günü, Paraguay’da gerçekleştirilen toplantının ardından, CONMEBOL finalin 8 ya 9 Aralık tarihinde, Arjantin dışında bir yerde oynanacağını açıkladı. Eğer Boca’nın ve River’ın en ateşli taraftarları maça gelemeyecekse, büyük ihtimalle cumartesi günü yaşanan curcunanın bir tekrarını görmeyeceğiz. En azından oyuncular güvende olacak. Ama denklikten insanları çıkarmak, insan doğasını anlamaya çalışma yolunda gerçekten de kalıcı bir çözüm değil.3

Yazı: Brian Phillips

Çeviri: Güner Çalış & Anıl Can Sedef




1 Brian Phillips bir süre önce Twitter’ı (bu kez kalıcı olarak) terk etti.


2 Bu esasında çok temel ve kolaylıkla hayatın başka alanlarına ve başka mekanlara da uygulanabilecek bir tartışma. Öyle zannediyorum ki her birimizin buna benzer hikayeleri vardır; tartışmanın kaçınılmaz olacağı bir ortama konuyorsunuz ve daha sonra tartışma patlak verdiğinde de suçlular doğrudan o tartışmanın içindeki ‘tekil’ insanlar oluyor. Benim şu anki fikrim bu yazıda olduğu gibi daha temel sorunlara odaklanmak yönünde.


3 Finalin ikinci ayağı 9 Aralık’ta İspanya’da, Santiago Bernabeu Stadyumu’nda oynandı ve (ev sahibi) River maçı 3-1 kazanarak şampiyonluğunu ilan etti.

26 Mayıs 2020 Salı

Yorum Gönder

Blogger tarafından desteklenmektedir.

İzleyiciler